Nail Aladağ: “Peygamber Efendimiz (sam) sadaka almazdı, ama hediye alırdı. Üstad Hazretleri hem sadaka, hem hediye almadı. Bunun hikmeti ne olabilir?”
Su Nerede Bulanıyor?
Sadaka ve hediye kendi özel şartlarında birer ibadettirler. Verene sevap kazandırırlar, kalplerdeki kin ve nefreti her ikisi de alır, insanlar arası iletişimi her ikisi de güçlendirir.
Ancak dünyevi menfaat ve su-i istimal işin içine girdiği anda, çamurun berrak suyu bulandırdığı gibi, her ikisi de bulanırlar. Her ikisi de sevaplı birer amel iken günahlı birer rüşvete dönüşürler. Bu noktaya bizim de dikkat etmemiz lazım.
Ehl-i Beyt’in Özel Durumu
Ne var ki ehl-i beytin sadaka alması caiz değildir. Peygamber Efendimiz (asm) bir şey geldiğinde “Hediye midir, sadaka mıdır?” diye sorar, sadaka ise onu olduğu gibi Suffe Ashabına gönderir, hediye ise kabul eder ve ashabına ikram ederdi. Kendi aile halkının ve ehl-i beytinin sadaka almasına izin vermezdi.
Bir gün birisi hurma getirdi. Efendimiz (asm): “Sadaka mıdır? Hediye midir?” buyurdu. Adam, “Sadakadır ya Resulallah.” cevabını verince, Peygamber Efendimiz onu doğruca Suffa Ehline gönderdi. O sırada torunu Hz. Hasan, tabaktan bir hurma alıp ağzına götürünce, Resûlullah (sav) derhal müdahale etti ve onu ağzından çıkardı. Buyurdu ki: “Onu at! Sadaka Peygamber ve ehl-i beytinden hiç kimseye helal olmaz!”1
Bediüzzaman’ın Daha Özel Durumu
Bediüzzaman ehl-i beyttendir. Ama daha özel bir durum taşıyor. Bediüzzaman hem ahir zaman gibi İslam terbiyesinin zaafa uğradığı, verenin sırf menfaat için verdiği zor bir devirde müceddid-i dindir. Üstad Hazretlerinin sadaka almaktan da, hediye almaktan da imtina etmesinin hikmetini öncelikle burada aramak lazım.
Sadakanın da, hediyenin de çok ağır şartları vardır. Çok çabuk su-i istimale gelir yönleri vardır. Her ikisinde de azıcık dünya ve menfaat meyli ön plana geçse, iş hediye olmaktan da, sadaka olmaktan da çıkıyor.
Anlatılır ki, Üstad hazretleri Çam dağında iken bir çoban süt getiriyor ve Üstad’a sormadan bırakıp gidiyor. Çoban ertesi gün tekrar geliyor ve: “Hocefendi! Keçilerim kırıldı. Keçilerime dua ediver!” diyor.
Üstad hazretleri de: “Benim senin keçilerine dua edecek zamanım yok! Sütünü al, git!” diyor.
Üstad hazretleri niçin hediye almadığını Mektubat’ta altı maddede açıklıyor. Orada hikmetlerden birisi şöyledir: “Halkın hediyesini kabul etmek, onların hatırını sayıp istemediğim vakitte onları kabul etmek lâzım geliyor. O da hoşuma gitmiyor. Hem tasannu’ ve temelluktan beni kurtaran bir parça kuru ekmek yemek ve yüz yamalı bir libas giymek, bana daha hoş geliyor. Gayrın en a’lâ baklavasını yemek, en murassa’ libasını giymek ve onların hatırını saymağa mecbur olmak, bana nâhoş geliyor.”2
Ahirzamanın zor fasıllarında görev yapan ve zaten sadakaya kapalı olan Bediüzzaman’ın, hizmetindeki rıza-i Bari hassasiyetini bozmamak ve hizmetini insanların minnetine sokmamak için hediye de kabul etmediği anlaşılıyor.
Dipnotlar:
1- Müslim, Zekat, 161; Buhari, Zekat, 60
2- Mektubat, s. 26