Rabia Keleş: “Dedenin yediği koruktan torunun dişi sızlar” şeklinde durub-u emsal bir söz var. Buna dair iki sorum var: 1) Ataların yapmış olduğu herhangi bir şeyin kişi üzerindeki tezahürü nasıl ve ne şekilde olur? 2) Eğer tezahür gerçekleşti ise misal torunun suçu yok ki neden maruz kalıyor? Burada İlâhî adaletin işleyişi nasıldır?
Karakter Bağlantıları
Suçlar ve günahlar şahsîdir. Cezalar ve kefaretler de şahsîdir. “Hiçbir kimse başkasının günahından dolayı günaha girmez.” 1 Mahşerde herkes sadece kendi günahından sorumlu tutulacaktır. Çocuğa babasının veya dedesinin günahından bir şey sorulmayacaktır.
Fakat etkileşimli bir dünyada yaşıyoruz. Herkes birbirinden etkileniyor. İnsan çevresinden etkileniyor. Babasından ve atasından etkileniyor. Haram lokma, helâl lokma, haram amel, salih amel… İnsan davranışlarını, çevresiyle ve hatta gelecek nesilleriyle beraber etkiliyor. Üzüm üzüme baka baka kararıyor.
Çocuğun davranışı ile babanın veya dedenin davranışı arasında sadece din değil; pedagoglar da, sosyologlar da, biyologlar da bir karakter bağlantısı kurarlar. Her çocuğun davranışları atalarından gelen karakteristik özellikler taşıyor. Yani çocuk dedeye, babaya, anneye, amcaya, halaya, dayıya, teyzeye çekiyor.
Bu duruma Biyoloji epigenetik diyor. Epigenetik, DNA’da ‘genler üstü genetik’tir. Yani, DNA dizisinde herhangi bir değişikliğe meydan vermemesine rağmen, kromatin yapıda irsî özellikler ile gen ekspresyonunun düzenlenmesidir. Başka bir ifadeyle DNA’nın ana işlevini bozmadan, DNA’da kodlu gen ötesi genetik bilgilerdir.
Çocuk her ne kadar irsî olarak atasına, ötesine çekse de, günahlarından ve kusurlarından kendisi sorumludur. Atasının günahından kendisine hesap gelmez.
Olan Biteni İzle
Öte yandan hak, hukuk ve adalet de dededen toruna insanlar arasında sarmaş dolaşlık içindedir. Hazret-i Musa Aleyhisselâm Rabbine şöyle nida ediyor:
“Rabbim insanlar arasında nasıl adalet ettiğini görmek istiyorum.”
Cenab-ı Hak, “Falanca subaşına git. Ağacın dalları arasına gizlen. Olan biteni izle.” buyuruyor.
Hazret-i Musa (as) gidiyor, gizleniyor. Ve olup bitecekleri beklemeye başlıyor.
Bir atlı geliyor. Biraz eğleniyor ve ayrılıyor. Fakat dolu bir kese unutuyor.
Az sonra bir çocuk geliyor ve bulduğu keseyi alıp gidiyor.
Biraz sonra başka bir atlı geliyor. Bizim kesesini unutan atlı da geri dönüyor ve kesesini arıyor. Fakat kese yoktur tabiî ki. Adama yükleniyor. “Ben burada bir kese unuttum ahbap. Görmedin mi?” Adam, “hayır” diyor. Ama bizimkisi yükleniyor. “Yalan söylüyorsun! Ver kesemi!” Derken kavga çıkıyor. Kese sahibi suçsuz atlıyı öldürüyor.
Hazret-i Musa (as) gördüklerine inanamıyor. Adalet aramaya kalkıyor, aklı şaşıyor.
Vahiyle durum şöyle açıklanıyor:
“Ya Musa! Çocuğun babası, yıllar önce kese sahibinin işçisiydi. Kese sahibinin, çocuğun babasına borcu vardı. Çocuk babasının hakkını almış oldu. Ölen atlı, eski tarihlerde kese sahibinin babasını öldürmüştü. O da kendi canıyla bedelini ödedi.”
Birbiriyle Örülü Hadiseler
Hadiseler birbiriyle örülü olarak geliyor. Bu karmaşıklıkta İlâhî adalet tecelli ediyor. Biz haksız yere muamele gördüğümüzden yakınsak da, aslında hak ettiğimiz davranışı görüyoruz.
Dededen toruna irsiyeti geçelim… Asırlardan asırlara irsiyet bile söz konusudur. Said Nursî Hazretleri Risale-i Nur’un,“bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsid aletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumî ve efkâr-ı ammeyi ve umumun, bahusus avam-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esaslar ve cereyanlar ve şeairler kırılmasıyla bozulmaya yüz tutan vicdan-ı umumîyi Kur’ân’ın icazıyla o geniş yaralarını, Kur’ân’ın ve imanın ilâçları ile tedavi etmeye çalıştığını” 2 ifade ediyor.
Değil dededen elli yüz yıllık bozuk ameller intikal etmesi, bin yıllık bozulan dengeler de vardır. Elbette vicdan-ı umumî üzerinde olumsuz izler bırakan sorumsuzlukların hesabı ferdî olarak sahiplerini bulacaktır.
Bozulan vicdan-ı umumiye de o nispette rahmet düşüyor olamaz mı?
Dipnotlar:
1- İsrâ Sûresi: 15., 2- Şuâlar, s. 203; Kastamonu Lâhikası, s. 53.