İrfan Tunalı: “Gayr-i Müslim ya da lâik kanunlarla idare edilen bir devlette yaşayan bir Müslüman’ın oranın yasalarına uyma zorunluluğu nedir? Meselâ vergi kanunlarına muhalefet edebilir mi? “Müslüman bulunduğu yerde fitne çıkarmaz.” demek oranın kanunlarına tam itaat demek midir?”
İTAAT ETMEZ; ANCAK İSYAN DA ETMEZ!
Bir Müslüman, yaşadığı toprakların haram olmayan yasalarına uymakla mükelleftir.
Haram olan yasalarına gelince, eğer demokratik kuralların işlediği bir memleket ise, iradesini anlatır. Bunun için mücadele eder.
Eğer haramı emreden zalim bir yönetim altında yaşıyorsa, hayatî tehlike arz edinceye kadar yine mücadele eder.
Vergi kanunları umumu ilgilendiren sosyal bir düzenlemedir. Bunu sosyal devlet kamu yararına toplar ve kamuya hizmette sarf eder. Adalet edip etmemekten devleti yönetenler sorumludur. Kişi kendi başına vergi kaçırıp, bununla adalet ettiğini iddia edemez. Eğer vergi toplamada devleti yönetenler adalet etmiyorsa bunu dünyada mahkemeler, ahirette Hak, Adil ve Hakim isimleri sahibi Cenab-ı Hak sorgular.
Haramı emreden kanunlara itaat etmez. Ancak bunun için isyan da etmez. Çünkü isyan etmek fitne çıkarmak demektir. Fitneye cevaz yoktur. Müsbet hareket metoduyla meseleyi çözmeye çalışır.
Bediüzzaman Van’da Erek Dağında talebelerine ders vermekle meşgul iken, hükümetin dinsiz bir eğilime girmesi üzerine şarkta ihtilal ve isyan hareketleri baş gösteriyor. “Sizin nüfuzunuz kuvvetlidir, emrinizi bekliyoruz! Din elden gidiyor!” diyerek yardım isteyen bir zatın mektubuna Bediüzzaman şöyle cevap veriyor:
“Türk Milleti asırlardan beri İslâmiyet’e hizmet etmiş ve çok veliler yetiştirmiştir. Bunların torunlarına kılınç çekilmez, siz de çekmeyiniz; teşebbüsünüzden vazgeçiniz. Millet, irşad ve tenvir edilmelidir!”1
DİN ÇARPITILIRSA GAYRETULLAH’A DOKUNUR!
Ankara’dan Mehmet Bey: “Türkiye darulharptir ve darülharpte rüşvet caizdir diyenler var. Bu iddialara ne dersiniz?”
Dine uymakta gevşekliğimizi görmeyeceğiz ve dini kendimize uyduracağız.
Öyle mi?
İnanın insanı titreten iddialar bunlar.
Bu ötekinden daha vahim ve daha tehlikelidir. Gevşekliğimizin belki affı kabil olabilir; ama dini kendi heveslerimize uydurma çabalarının affı kabil midir?
Yahudîlikte Cumartesi yasakları vardır. Meselâ Cumartesi günü balık avlamak caiz değildir. Haris Yahudîler, deniz kenarına tuzaklar ve havuzlar kuruyorlar, balıklar havuzlarda takılıp kalınca Pazar günleri onları avlıyorlardı. Böylece Cumartesi günü avlanmamış oluyorlardı.
Müstakim din adamları kendilerini çok uyardılar. Ama onlar dinlememekle beraber, kendilerinin Cumartesi yasağını çiğnemediklerini, bunu böyle yapmanın caiz olduğunu iddia ettiler.
Gerisini Kur’ân’dan dinleyelim:
“Hani, (Tevrat ile amel edeceğinize dair) sizden sağlam bir söz almış, Tûr dağını da tepenize dikmiş ve ‘Sakınasınız diye, size verdiğimiz Kitab’ı sıkı tutun, onun içindekileri düşünün (gafil olmayın)’ demiştik. Bundan sonra yine yüz çevirdiniz. Allah’ın bol nimeti ve merhameti olmasaydı, hüsrana düşerdiniz. İçinizden Cumartesi yasağını çiğneyenleri bilirsiniz. Biz onlara, ‘Aşağılık maymunlar olun’ demiştik. Biz bunu, hem onu görenlere, hem de sonra geleceklere bir ibret ve Allah’a karşı gelmekten sakınanlara da bir öğüt kıldık.”2
RÜŞVET HARAMDIR!
Bahsettiğiniz bu hükümlerin tamamı batıldır. Ve iddia sahiplerinin tamamını dünyada da, ahirette de mesul eder.
Ne Türkiye darülharptir! Ne darülharpte rüşvet caizdir! Her ikisi de külliyen yalandır, külliyen uydurmadır, korkunç bir kılıftır, fısktır, fücurdur, dalalettir.
Bir defa, Türkiye darülharp değildir; darül-İslam’dır. Bunu anlamak için kulağı sağır olmayanın beş vakit minareleri dinlemesi kâfidir.
Diğer bir husus, rüşvet ganimet değildir. Rüşvet haramdır.
Müslüman olsun olmasın, hiçbir memlekette rüşvet meşru değil, yasal değildir. Her memlekette rüşvet gayr-i meşru bir kazançtır. İslâmiyet’te ise rüşvet haramdır. Rüşvet tespit edildiğinde İslâm Hukukuna göre de, diğer beşerî hukuklara göre de cezası vardır; tespit edilmediğinde ise iş ahirete kalır. Hesabı Allah sorar.
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 150
2- Bakara Suresi: 63, 64, 65, 66