Ahmet Bey: “Mesnevî-i Nûriye’de, ‘İnsan nisyandan alındığı için nisyana müptelâdır.’1 denir. İnsan neden unutur? Unutmanın faydaları var mıdır?”
Yerinde Kullanılırsa
Unutkanlık yerinde kullanılırsa bazen nimete, bazen rahmete vesile olur. Yerinde kullanılmadığında bazen faciaya sebep olur; bazen de hastalıktan başka bir şey ifade etmez. Her acımızı, ilk günkü tazeliğinde hatırlamış olsaydık, hayat çekilmez olurdu. Bu sevinçlerimiz için de geçerlidir. Her yeni günün kederini ve sevincini yaşayabilmemiz için eskiyi unutmak bir rahmettir.
Unutmanın iki halini nazara veren Bediüzzaman, bunlardan birinin “kemal hâli”, diğerinin de “dalâlet hâli” olduğunu beyan eder. İnsanın nisyandan alınması; insanın her an, bir şekilde “unutkanlık hâline” müptelâ oluşundan kinayedir.
Saîd Nursî Hazretleri’ne göre unutkanlığın en kötüsü, hizmet sorumluluğunun unutulmasıdır. Yani nefsin tembelliğe temayül göstermesi, hizmette kendini geri çekmesi, işte verimsizce oyalanması, tefekkürde malayani şeylere daha çok kayması, hizmet almak istememesidir. Bunun için çalışmak “ibadet” hükmünde teşvik edilmiş, alın teri ile kazanılan şeyler helâl kılınmıştır. Kur’ân, “İnsan için çalıştığından başkası yoktur.”2 Âyetiyle tembelliğe karşı uyarmıştır.
Ulubatlı Hasan
Hizmette ön safta koştuktan sonra, ücrette nefsin unutulması ise unutkanlığın kemal hâlidir. Ehl-i kemal, çalışmaya, tefekküre, ibadete ve hizmete herkesten önce atılır. Fakat fayda ve menfaatlerin temininde nefsini unutur, kendini en geride bırakır.3
Fâtih’in cengâverlerinden Ulubatlı Hasan, muhasara gecesinde hünkâr çadırına yaklaşarak, “Hünkârım, sizden bir ricam var. Yarınki hücumda ön safta bulunmak istiyorum. Oysa komutanım buna izin vermiyor” diye ön safta bulunmayı rica ediyor. Ve cihad için ön safa geçmeyi başarıyor.
“İyilik yap at denize; balık bilmezse Hâlık bilir.” Atasözümüzü burada hatırlamalıyız. Yani insan unutkandır. İyiliğini unutursa bile, onu unutmayan ve kadrini bilen bir Rabbi olması ona yeter.
Lokman Hekim der ki
Demişler ki: “Unutma: Omuzlarında taşıdığın iki kameraman hayatını filme almakta. Unutma! Bu gün yaptığın her şey, yarın dev ekranda!”
Lokman Hekim der ki: “İki şeyi asla unutma: Allah’ı ve ölümü. İki şeyi de derhal unut: Yaptığın iyiliği ve gördüğün kötülüğü.”
İmam Cafer-i Sadık der ki: “Dört şeye müptelâ olup da dört şeyi unutana şaşarım:
1- “Korkuya müptelâ olup da ‘Hasbünallahü ve nimel-vekil’ (Allah bize yeter. O ne güzel vekildir) demeyi unutana.
2- İnsanların zulmüne maruz kalıp da, “ve üfevvizu emri ile’llah inne’llahe basirun bil’ibad” (İşimi Allah’a havale ettim. Muhakkak Allah kullarını görücüdür.) demeyi unutana.
3- Hastalandığında, “Rabbi ennî messeniye’ddurri ve ente erhamürrahimin” (Rabbim! Bana gerçekten zarar dokundu. Sen merhametlilerin en merhametlisisin) demeyi unutana.
4- Musîbete düştüğünde, “La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü mine’z-zalimin” (Senden başka ilâh yoktur. Seni her türlü noksandan tenzih ederim. Gerçekten ben kendine zulmedenlerden oldum.) demeyi unutana şaşarım.”
Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nûriye, s. 238.,
2- Necm Sûresi, 39., 3- Mesnevî-i Nûriye, s. 20