Eyyub Aktaş: “Peygamber Efendimiz’in cenazesi ortada mı kalmıştır? Namazını 17 kişi mi kılmıştır? Efendimiz’in (asm) son yolculuğu nasıl olmuştur?”
Azrail’in Gelişi
Piyasada bu konuda da bol miktarda kirli bilgi dolaştırılmaktadır. Peygamber Efendimiz’in (asm) cenazesi neden ortada kalsın ve neden namazını sadece 17 kişi kılsın?
İşin doğrusu şöyledir: Cebrâil Aleyhisselâm o gün Peygamber Efendimiz’e (asm) Azrâil Aleyhisselâm ile birlikte geldi. Cebrâil Aleyhisselâm mübârek saadet kapısından içeri girdi ve Azrâil Aleyhisselâm’ın kapıda beklediğini, içeri girmek için izin istediğini haber verdi. Peygamber Efendimiz (asm) izin verince Azrâil (as) içeri girdi, selâm verdi ve Allah’ın emrini bildirdi.
Hazret-i Muhammed (asm) Cebrâil’in yüzüne baktı. Cebrâil (as): “Yâ Resûlallah! Refik-i Ala seni beklemektedir.” Dedi.
Bunun üzerine Hazret-i Peygamber (asm): “Yâ Azrâil! Görevini yerine getir!” buyurdu.
Her Kim Peygamber Öldü Derse!
Azrâil Aleyhisselâm da, Hazret-i Muhammed’in (asm) mübârek rûhunu kabzederek refik-i alaya ulaştırdı.
Hazret-i Muhammed’in (asm) vefâtı sahabeleri şaşırtmıştı. Yüce rûhun uçup gittiğini görünce akılları başlarından gitti; feryâd ve figan etmeye başladılar. Mescid-i şerifte bulunan ashab-ı kiram büyük bir telaş ve üzüntüye kapıldı. Hazret-i Ali (ra) donup kalmıştı. Hazret-i Osman’ın (ra) sanki dili tutulmuştu, konuşamıyordu.
Hazret-i Ömer (ra) dedi ki: “Ağlama! Münâfıklar Peygamber’i (asm) öldü sanırlar. Peygamber (asm) ölmemiştir. Allah’ın huzuruna varmıştır. Yine gelecektir. Nasıl ki Hazret-i Mûsâ (as) kendi kavmi arasından Allah’a müracaat için gitmişti. Birkaç gün kaldı, yine geldi. O da gelecektir.”
Hazret-i Ömer (ra) daha sonra, bu dehşetli hâlin sürdüğünü görünce kendisi de dehşete kapıldı, birden kılıcına davrandı. Kılıcını çıkardı, ayağa fırladı ve bağırdı: “Her kim Muhammed öldü derse, boynunu vururum!”
Bu Âyeti Hiç İşitmemişim!
Bu sırada Ebû Bekir (ra), Hazret-i Peygamber’in (asm) hâne-i saadetine girdi. Hazret-i Âişe (ra) ağlıyordu. Peygamber Efendimiz (asm) yatmış ve ridâsı mübârek vücudu üzerine örtülmüştü. Ridâsını yüzünden açtı. Vefât etmiş olduğunu anladı. “İnnâ lillah ve innâ ileyhi râciûn. Biz Allah için varız ve Allah’a dönüyoruz. Ölümün de, hayatın kadar güzel yâ Resûlallah!” dedi.
Yüzünü tekrar örtüp dışarı çıktı. Hazret-i Ömer’in (ra) çılgınca bağırdığını işitti. Dedi ki: “Ey Ömer! Öyle deme! Allah Peygamber Efendimiz (asm) hakkında buyurdu ki: ‘Muhakkak sen öleceksin, muhakkak onlar da ölecekler.”1
Hazret-i Ebû Bekir (ra) öyle heybetli idi ki, Hazret-i Ömer (ra) sarsıldı, dizleri titremeğe başladı; sonra kendine geldi ve dedi ki: “Öyle sandım ki, bu ayeti hiç işitmemişim!”
Allah Bâkîdir
Hazret-i Ebû Bekir (ra) mescitte hutbe okudu. Hutbede dedi ki: “Ey insanlar! Her kim ki, Muhammed’e tapıyorsa bilsin ki, Muhammed ölmüştür. Her kim ki Allah’a tapıyorsa, bilsin ki Allah bâkîdir, ölmez!” dedi ve şu âyeti okudu: “Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür ya da öldürülürse, gerisin geriye mi döneceksiniz?”2
Ashab-ı kirâm (ra) o zaman derin uykudan uyanmış gibi oldu ve Peygamber Efendimiz’in (asm) öldüğüne inandı. Üzüntü ve keder ashabın kalbine bir hançer gibi saplanmıştı.
Hazret-i Abbas (ra), Ali (ra), Talha (ra), Zübeyir (ra) ve Peygamber Efendimizin (asm) hâne halkı bir yandan taziyeleri kabul etmeye, bir yandan teçhiz ve tekfin işiyle meşgul olmaya başlamışlardı. Hazret-i Ebû Bekir de (ra) Peygamber Efendimizin (asm) mübârek hânesinde bulunuyor ve defin ve cenâze işleriyle bizzat ilgileniyordu.
Peygamber Efendimiz’in (asm) mübârek naşını, Peygamber Efendimizin (asm) vasiyeti üzerine Hazret-i Ali, Abbas, Abbas’ın oğullarından Kusem ve Fazl ve Üsame bin Zeyd (ra) birlikte yıkadılar. Bütün sahabeler bölük bölük gelerek namazını kıldılar. Ardından, üzerinde vefat ettiği mübârek döşeği kaldırıldı, oracığa mezar ve lahit kazıldı ve defnedildi.3 Nitekim Peygamberler vefat ettikleri zaman hiçbir yere taşınmazlar, vefat ettikleri yere defnedilirler.
Elfü elfi salatin ve elfü elfi selamin aleyke ya resulallah!
Dipnotlar: 1- Zümer Sûresi, 39/30., 2- Âl-i İmrân Sûresi, 3/144., 3- Taberî Târihi, 2/527, 3/3/9; Kısas-ı Enbiyâ, 1/2228.