Muzaffer Bey: Kardeşler arası mübayeneti aşmak için üzerimize düşen vazifeler nelerdir?
Tansiyonu Yükseltmek İnsaf Değildir
Her zaman, ama bilhassa zor günlerde muhabbet, sevgi, saygı, nezaket, nezahet, akl-ı selim ve sağduyu ruhunu daha fazla canlı tutmalıyız. Önyargılı ve ayrıştırıcı bir dilden uzak durmalıyız. Meramımızı daha sevimli ifadelerle anlatma imkânımız varken, kırıcı bir tarz seçmek bizi ifade etmez.
Su-i zan, riya, ucb gibi kötü hasletleri hayatlandıran bir üslûp yerine, ihlâs, tevazu, mahviyet ve uhuvvet gibi ulvî hasletlere hayat veren bir üslûp, Risale-i Nur’dan öğrendiğimiz düsturlardandır.
Adavetkâr bir tutum yerine musalahakâr davranmak her zaman şiarımız olmalıdır.
Her gün dünya kadar yamuk insana tebessüm ve hoşgörü dağıtıp da, iş kendi kardeşine gelince iki kelâm etmeden tansiyonu yükseltmek insaf ile bağdaşmaz.
Sakın! Sakın!
“Mübalâğa ihtilâlcidir” 1 diyen bir Üstadımız var. Aynı Üstad, “Biz muhabbet fedaileriyiz. Husûmete vaktimiz yoktur” da der 2. Aynı Üstad şunu da söyler: “Mü’minin şe’ni, kerim olmaktır. Senin ikramınla sana müsahhar olur. Zahiren leîm bile olsa, iman cihetinde kerimdir.
Evet fena bir adama “İyisin iyisin” desen, iyileşmesi ve iyi adama, “Fenasın fenasın” desen, fenalaşması çok vuku bulur.” 3
Aynı Üstad şunu da söyler: “Bin haysiyetim olsa, kardeşlerimin mabeynindeki muhabbete ve samimiyete feda ederim.” 4
Aynı Üstad diyor ki: “İkiliğe meydan vermemek ve itidal-i dem ve tahammül etmek ve mümkün olduğu derecede bizim arkadaşlar uhuvvetlerini ve tesanüdlerini tevazu ile ve mahviyetle ve terk-i enaniyetle takviye etmek gayet lâzım ve zarurîdir.” 5
Aynı Üstad şunu da söyler: “Sakın sakın! Birbirinizin kusuruna bakmayın. Hiddet yerinde hürmet ediniz. İtiraz yerinde yardım ediniz.” 6
Çok Dikkat Ediniz!
Aynı Üstad şunu da söyler: “Ehl-i dalâlet, Risale-i Nur’un elmas kılınçlarına mukabele edemedikleri için…. zayıf damarları bulup şakirdler içindeki tesanüdü sarsmak istediklerini hissettim ve anladım. Sakın! Çok dikkat ediniz, içinize bir mübayenet düşmesin. İnsan hatadan hâlî olamaz, fakat tövbe kapısı açıktır.
Nefis ve şeytan, sizi kardeşinize karşı itiraza ve haklı olarak tenkide sevk ettiği vakit deyiniz ki:
“Biz değil böyle cüz’î hukukumuzu, belki hayatımızı ve haysiyetimizi ve dünyevî saadetimizi, Risale-i Nur’un en kuvvetli rabıtası olan tesanüde feda etmeye mükellefiz. O bize kazandırdığı netice itibariyle dünyaya, enaniyete ait her şeyi feda etmek vazifemizdir.” deyip nefsinizi susturunuz!
Medar-ı niza’ bir mes’ele varsa, meşveret ediniz. Çok sıkı tutmayınız, herkes bir meşrebde olmaz. Müsamaha ile birbirine bakmak, şimdi elzemdir.”7
Ben bir Üstad tanıyorum. O da: Kardeşleri arasındaki muhabbete bin haysiyetini feda ediyor. İkiliğe meydan verilmesini istemiyor. İtidal-i dem ve tahammül emrediyor. Birbirimizin kusuruna bakmamamızı öğretiyor.
Ehl-i dalâletin, zayıf damarları bulup şakirtler içindeki tesanüdü sarsmak istediklerini haber veriyor. İçimize bir mübayenet düşmesinden titriyor. Nefis ve şeytanın, bizi kardeşimize karşı itiraza ve tenkide sevk etmesinden kaygı duyuyor. Hayatımızı, haysiyetimizi, dünyevî saadetimizi tesanüde feda etmemizi emrediyor. Enaniyeti terk etmemizi istiyor. Medar-ı niza bir mesele varsa meşveret etmemizi istiyor. Çok sıkı tutmamızı istemiyor. Müsamaha ile birbirimize bakmamızı emrediyor.
Bu Üstadı tanımayan var mı?
O halde bizim meşveretle halledeceğimiz meselelerimizi mübayenet konusu yapmamıza izin yoktur.
Bu Üstadı tanımayan var mı?
Tanıyorsak, bu Üstadın yolundan gittiğimizde sıkıntımız kalmaz inşallah. Gitmediğimizde ise küçük sıkıntımız bile gözümüze dağ gibi olur, aşamayız!
Dipnotlar:
1- Muhakemat, s. 32. 2- Tarihçe-i Hayat, s. 59. 3- Mektubat, s. 265. 4- Lem’alar, s. 637. 5- Şuâlar, s. 315. 6- Şuâlar, s. 327. 7- Kastamonu Lâhikası, s. 234.