Ana haber bülteninde sanatçıların kamusal alanda başörtüsü yasağının kaldırılmasını protesto haberlerini izliyorum. Derin gözlem ve hassasiyetleriyle insan haklarına belki de herkesten daha duyarlı olması gereken bu camia çok ilginçtir, gözlerinde kinle, din-şeriat aleyhinde verip veriştiriyorlar. Başörtüsü yasağının kamusal alandan kaldırılmasını dinin siyasallaşmasının delili olduğunu söylüyorlar.
Belli bir kesimin malum sanatçıları…
Yıllardır bıktıran sözlerini papağan gibi tekrarlayıp duruyorlar. Kendi ifadeleri ile çelişkili bir tavır aslında yaptıkları. Zira, bu protestoları ile sanatı siyasallaştırdıklarını düşünmemek mümkün değil.
Oysa ki din de sanat da hiçbir camia, hiçbir çevre ile sınırlandırılamayacak umumun malı olan değerler. Hak namına bakıldığında sanat da “Allah!” diyor.
Maddeci bakış açısı nasıl da keskin çizgilerle her şeyi ayrıştırıyor!
TESETTÜR EMRİ PARTİLER ÜSTÜDÜR
Kur’ân’ın tesettür emrinden dolayı takılan başörtüsü siyasetler üstü ve partiler üstüdür. Hiçbir partiye mal edilmez. Zira başörtüsü tercihi, siyasî değil, ilmî bir konudur.
Başörtüsünün yıllardır siyasî arenada şu ya da bu şekilde politika malzemesi yapılması kökü fıtratın derinliklerinde olan Kur’ân’ın tesettür emrini setretmekte, siyasî oyunlarla tesettür hakikatinin üstü örtülmeye çalışılmaktadır.
İşin ilginç tarafı bunun farklı çevrelerce yapılabilmesidir. Siyasetçiler, medya patronları, hatta kimi ilahiyatçılar, en son da yukarıda bahsettiğimiz gibi sanatçılar tesettür aleyhtarlığını işlerinin ayrılmaz bir parçası yapabilmektedir.
Böylelikle halkın zihinleri iyice karıştırılmakta, Kur’ân’ın tesettür emrinin üzeri örtülmeye çalışılmaktadır.
“DİN UMUMUN MALIDIR”
Bediüzzaman Hazretlerinin bu tesbiti, başörtüsü problemini politikaya âlet ederek menfaat sağlama gayretinde olan siyasetçilerin, din adamlarının, sanatçıların, medya patronlarının ve her on yılda bir “demokrasi ve özgürlük” adı altında ihtilâl yapanların tamamının ezberini, planlarını bozacak mahiyettedir.
Evet, tesettürün farklı çevrelerce malzeme yapılması sefih medeniyetin uyguladığı dessasâne planlardan bir tanesidir.
TESETTÜR İLMî BİR MESELEDİR
Kur’ân’daki tesettür âyetini yorumlayan bir risale yazdığı için 1934’de Eskişehir Ağır Ceza Mahkemesinde 11 ay hapis yatan Bediüzzaman Hazretlerinin Mahkeme Savunmalarında “Rejim aleyhtarlığı yapıyorsun” suçlamasına karşın üzerinde hassasiyetle durduğu en önemli noktalardan biri şudur: “Tesettür emri siyasî değil, ilmî bir konudur.”
İşte bu savunmadan kısa bir bölüm: “O risâle medeniyetin Kur’ân’ın âyetine ettiği itiraza karşı müskit ve ilmî bir cevaptır. Bu hürriyet-i ilmiye, Cumhuriyet zamanında elbette kayıt altına alınamaz.” “Bir ihtiyar adamın saadet-i ebediyenin anahtarı olan imanına dair hatırât-ı ilmiyesini yazmasını dünyada hiçbir kanun ona yasak diyemez ve demez kanaatindeyim. Ve şimdiye kadar hiçbir âlim tarafından tenkit edilmemesi elbette o hatırât ayn-ı hak ve mahz-ı hakikat olduğunu ispat eder.” Bediüzzaman Hazretleri savunmasında irtica söylemleri içinde Tesettür Risâlesinin rejimi tehdit eden siyasî bir eser değil, ilmî bir eser olduğunu savunmasında defalarca ifade eder. Böylece aynı zamanda, ülke gündemimizden hiç düşmeyen tesettür meselesinin çözümü için izlenmesi gereken yolu da gösterir bizlere.
HÜLÂSA
Evet, tesettür emri; fıtrîdir, ilmîdir ve aklî delillerle ispat edilebilir! Buna en güzel örnek de Bediüzzaman Hazretlerinin telif ettiği Tesettür Risalesi’dir.