İnsan bünyesinin çalışma sistemi ile cemiyetin çalışma sistemi, birçok noktada birbirine benzemektedir. Nasıl insan bedenindeki bozuk hücreler hızla artarak kanserleşip, bedeni işlemez hale getiriyorsa, devletin ve küçük ölçekte toplulukların ve hatta cemaatlerin bünyesindeki “habis istidatlar ve kabil-i ıslah olmayan yapılar da” sistemleri işlemez hale getirir.
Küçük, ama yıkıcı unsurlar nasıl bedeni, devleti, cemaati işlemez hale getirir?
Risale-i Nur satırlarında rastladığım bu kavram, yani “habis istidatlar, kabil-i ıslah olmayan yapılar” nasıl yapılardır diye merakımı celbetti. Önce basit bir mantıkla pis istidat, yani kabiliyeti iyiliğe müsait olmayan, adavetten beslenen, yılan gibi ısırmaktan zevk alan, bölen, bozan, ötekileştiren gibi manaları düşündüm. Nitekim pis istidat 1 veya pis fıtrat 2 Bediüzzaman’ın fasıklar ve münafıklar için muhtelif yerlerde kullandığı bir tabirdir.
“Cemiyetin içerisinde kabil-i ıslah olmayan bu yapılar nasıl teşhis edilecek?
“Kabil-i ıslah olmayacağı nasıl anlaşılacak?
“Velev bu insan bir şahs-ı manevinin içindeyse ne yapılacak?” diye düşünürken, devamında gelen cümleler, tam da aradığım cevabı veriyordu. “… cism-i devlet, def-i tabiî ile ifraz edecektir.” Yani bünyeye uymayan yapıları sistem kendi içerisinde zaten dışarı atacaktır. “Fakat bu, bu kadar kolay mıdır? Yani bütün fesada, şerre habis istidatların iğfallerine rağmen bünyeye uymayan yapılar, sistem içerisinde dışarı atılacaktır” deyip beklemek mi lâzımdır? Elbette hayır. Kelimelere dikkatli bakınca aslında çözüm bir kez daha tebarüz etmektedir. Yapılması gereken bünyeyi sağlam tutmak, sistemi doğru işletmekle ancak bünye def-i tabiî ile ifraz edecektir.
Bediüzzaman’ın hürriyetin bidayetinde istibdattan sonra devletin içine sızmış habis istidatların ve kabil-i ıslah olamayan adamlar için söylediği bu durum, daha küçük topluluklarda, hatta cemaatlerin içerisinde dahi olabilmektedir. Bunların olmamasını düşünmek “cism-i bedende nefis olmasın” demek gibi bir şeydir. Fakat, manevî olarak, kalbin ve aklın zayıf anlarında nasıl nefis hükmeder, akıl ve kalbe rağmen hükmünü icra ederse, topluluklar ve cemaatler bünyesinde de durum böyledir. Eğer cemaatin kalbi hükmünde olan meşveret, fikri mesabesinde olan istişare sistemi sağlıklı ve doğru işlerse, habis istidatlar da bir süre orada olsa bile güçsüz ve hükümsüz kalacak ve daha sonra da sistem bu yapıyı temizleyecektir. Lâkin işin tabiatı gereği bünye içerisinde tekrar oluşumlar olabilecektir.
Eğer sistem doğru işlemez ise, kabil-i ıslah olmayan yapılar kanserleşecek ve belki bunun için de ciddî bir ameliyat-ı cerrahi gerekecektir. Allah muhafaza (Fabrika Sahibi bütün bütün dağıtmazsa).
İlginçtir, bünyede oluşan bu habis tümörlerin gelişmesi bedende gelişen habis tümörler gibidir. Nasıl, tümörlerin bünyesinde iki temel doku bulunur, birisi tümörü yapan asıl doku, diğeri ise bu dokuyu besleyen destek dokudur. Toplum bünyesinde bulunan tümörlü dokularda da bir asıl dokuyu oluşturan habis istidatlar, bir de onları fark edemeyen basiretsiz destek dokular vardır.
Üstelik habis tümörler, diğer organlarda olduğu gibi, beslenebilmek için kan dolaşım sistemlerini de kendileri geliştirirler. Negatif iletişim birbirlerinin hislerini okşamak, muzır madenleri ve damarları işletmek gibi negatif tahşidatla tümörü beslerler. Üstelik habis tümörler hızla çoğalmak için sağlıklı hücrelerle bağlarını azaltırlar, hatta hücre eritici enzimler salgılayarak çevre dokuyu da yıkıma uğratır. Gıybet gibi, yalan ve iftira gibi…
Hasılı; devletin ve cemiyetin hastalanması gibi geniş dairedeki büyük meseleleri anlamak, algılamak için küçük bünyeye bakmak yeterli olacaktır.
O zaman yapılması gereken sağlıklı bünyelere ve doğru işleyen sistemlere sahip olmaktır vesselâm.
Dipnotlar:
1- ESDE, s. 180.
2- İşaratü’l-İ’caz, s. 223.