"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Neden Millet İttifakı?

Yeni Asya'dan Size
24 Nisan 2023, Pazartesi
Cumhuriyet tarihimize bakıldığında, ülkemizde siyaset sahasında verilen mücadelelerin en belirgin olanı, hürriyet ve demokrasi mücadelesidir.

Malikiyet ve serbestiyet asrına giren beşeriyeti, kendi fikirlerine tabi kılmanın hürriyet ortamında mümkün olmadığını görenler, gerek kontrollerindeki siyasî partilerle gerekse darbelerle, ülkemizdeki demokrasi ve hürriyetin gelişimini sık sık engellediler.

Cumhuriyetimiz daha kurulur kurulmaz, tek parti diktatörlüğüne muhatap oldu. Cumhuriyetin ilân edilmesini müteakip hürriyetler asrında olması gereken insan merkezli demokratik bir cumhuriyet yerine; yasama, yürütme ve yargının tek adamın elinde toplandığı ve laikliğin dinsizlik olarak anlaşıldığı ve öylece de tatbik edildiği istibdad-ı mutlak anlamındaki bir cumhurî idare 1950’li yıllara kadar uygulandı.

Tek parti dönemi reisleri, milletin maddî ve manevî değerlerine karşı ortaya koydukları yaklaşım ve icraatları yapabilme cesaret ve kuvvetini, kendilerine bağımlı hâle getirdikleri yasama, yürütme ve yargıdan alıyorlardı. Bu suretle de milletin maddî ve manevî değerleriyle çatışan isimden ve resimden ibaret göstermelik bir cumhurî idareyi millete rağmen uzun yıllar sürdürebildiler.

Millet ve devlet kaynaşması ilk olarak “Yeter! Söz milletindir!” söylemiyle 1946 yılında siyaset sahnesine çıkan Demokrat Parti’nin, 1950 yılında iktidar olması ile mümkün olabildi. Demokrat Parti’nin, iktidarda kaldığı on sene boyunca hak, hukuk ve hürriyetlerde imkânlar ölçüsünde yaptığı iyileştirmeler, kısa sürede meyvelerini maddî ve manevî kalkınma olarak verdi.

Demokrasi ve hürriyet ortamının her sahada memlekete kazandırdığı maddî ve manevî gelişmeleri, kendi menhus emel ve maksatları için önemli bir mâni teşkil ettiğini gören dahilî ve haricî fesat ve nifak odakları, artık bundan sonra her on yılda bir Demokratlara karşı yapılacak olan darbelerden ilkini gerçekleştirdiler.

Demokrat Parti’yi hedef alan 27 Mayıs 1960 Darbesi ve sonrasında ortaya çıkarılan darbe ürünü partilerle, hem milletin Demokratlara karşı olan teveccühünü kırmaya hem de resmî ideolojinin despot ve otoriter rejiminin idame ve ikamesine engel teşkil etmeyecek kadar bir hürriyet ve demokrasiyi millete layık görmeye başladılar.

Benzer bir durum demokrat misyonun Demokrat Parti’den sonraki temsilcisi olan Adalet Partisi zamanında da yaşandı. Adalet Partisi zamanında tekrar teneffüs edilmeye başlanan demokrasi ve hürriyet ortamında, hariçî ve dahilî menhus fesat ve nifak odakları, kasıtlı bir şekilde sağ-sol çatışmalarını tahrik ve teşvik edip, memlekette bir kaos meydana getirerek, planladıkları ihtilâle zemin hazırlıyor ve demokrat ve hürriyetperver Adalet Partisi’nin önünü kesmeye çalışıyorlardı.

27 Mayıs 1960 İhtilâli ile Demokrat Parti’nin başına gelen hadisenin bir benzeri, bu sefer de 12 Eylül 1980 Darbesi ile Adalet Partisi’nin başına geldi. Darbeciler tıpkı bir öncekinde olduğu gibi bu sefer de milletin Adalet Partisi’ne olan teveccühünü kırmak için darbenin ardından dört temayülü temsilen ve daha muhafazakâr ve mütedeyyin görünümlü ANAP misillüdarbe ürünü partiler kurma yoluna başvurmuştu.

Bugünkü siyasî tablonun gerçekleşmesinde ise 28 Şubat 1997’de yapılan ve REFAH-YOL hükûmetini deviren post-modern darbe yer almaktadır. 

Askerî cenahtan gelen emir ve tehditlerle yıkılan REFAH-YOL hükûmetine müteakip, resmî ideoloji taraftarı olan yapıların marifetiyle, dine ve dindarlara yapılan zulümlerle ciddi bir kitle hâline gelen muhafazakâr kesim, 28 Şubat post-modern darbe ürünü olan AKP’nin iktidara gelmesinde büyük bir rol oynamıştır.

Siyasetteki dört eğilim içerisinde kendisine yer bulamayan ve muhafazakâr demokrat söylemiyle kurulan AKP, belirli bir müddet milletin zorlaması ve içindeki demokratların da teşvikiyle demokratikleşme ve Avrupa Birliği sürecinde belirli bir mesafe almıştır. 

Ancak içlerindeki Demokratların bir kısmının tasfiyesi, kalanların ise etkilerinin azalması ve partinin devletteki hâkimiyetinin artmasına paralel olarak siyasal İslâmcılık refleksleri harekete geçen AKP, menhus ve müessif 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü’nü de bahane ederek Ülkemiz’de kısa vadede tamiri mümkün olmayan tahribatlara sebep olmuştur. 

Haricî ve dahilî fesat ve nifak odaklarının marifetiyle gerçekleştirilen 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü’nün ardından, tek sesli hâle gelen medyanın da yanlış yönlendirmesiyle, arkasına milletin desteğini alan AKP marifetiyle Ülkemiz, Türk tipi başkanlık sistemi olarak tanımlanan Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’ne geçmiş oldu.

Başkanlık sistemi ile beraber Meclisin ülke yönetimindeki tesiri azalırken, hem yasama hem yürütme hem de yargı en alt kademeden en üst kademeye kadar tek adama bağımlı hâle geldi. 

Esasen; tek adam sistemi ülkenin bekası açısından da büyük bir tehlike arz etmektedir. Bunu bilen, özellikle de haricî fesat odakları, kontrol altında tutmak istedikleri ülkeleri kontrol edebilmek için ülkeleri tek adam sistemlerine yönlendirmektedir. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi, bir taraftan kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran bir süreci başlatırken, diğer taraftan da 1950 öncesinde olduğu gibi demokrasi ve hürriyet ortamını zaafa uğratan ve devletin keyfi bir surette idare edilmesini netice verdiren bir anlayışın önünün açılmasına sebep oldu. 

Demokrasi ve hürriyet ortamının getirdiği refahın aksine, tek adam idaresi olan Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi ile birlikte, ekonomide, dinî hizmetlerde, hak, hukuk, hürriyet gibi maddî ve manevî alanlarda sıkıntıların yaşandığı vahim bir tablo ortaya çıktı.

Yakın tarihimizde de görüleceği üzere, memleketimizde dinî hizmetlerin ve ekonomik gelişmelerin gerçekleşmesi,  dindar iktidarların başa geçmesi ile değil; hürriyet ve demokrasi ortamını geliştirecek hürriyetperver ve demokrat siyasetçilerin iktidarda bulunması ile doğru orantılıdır.Bu sebeple, tek adam sisteminin ülkemizi getirdiği bu sıkıntılı yerden ancak geçmişte görülen arıza ve noksanları tamir edilmiş ve güçlendirilmiş bir parlamenter sistem ile çıkılabilir. 

Onun içindir ki Cumhur İttifakı’nın ortaya koyduğu bu kötü gidişi durdurmak, cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak ve hürriyetçi parlamenter sistem ile yönetim sistemini tekrar işler hâle getirmek için Demokrat Parti’nin de içinde bulunduğu altı parti; demokrasi ve hürriyet ortak paydasında Millet İttifakı çatısı altında bir araya gelmişlerdir. 

Demokrasi ve hürriyet ortak paydasında böylesi bir oluşumun meydana gelmesi, Bediüzzaman Hazretleri’nin kalb-i millet hükmündeki meclis ve meclise dayanan hükûmetin önemini nazara vermek adına söylediği “Riyaset-i şahsiyeninkatiyyen aleyhindeyim. Reisimiz ancak hükûmettir.” istikametinde atılan fevkalade olumlu bir adımdır.

Zira,Bediüzzaman Hazretleri, şahsi kemalâtına ve mütedeyyin kimliğine hürmet ettiği ve “Şefkatli Sultan” olarak vasfettiği Sultan Abdülhamid’in riyaset-i şahsiye olan tek adam idaresini “Kavmin efendisi ona hizmet edendir. ” hadis-i şerifini “Şeriat âleme gelmiş, tâ istibdadı ve zalimane tahakkümü mahvetsin” şeklinde tevilve tefsir ederek kabul etmemiş ve “Ruh-u meşrutiyet şeriattandır, hayatı da ondandır” ve “Asıl, Şeriatın meslek-i hakikisi hakikat-i meşrutiyet-i meşruadır.” vede “Dünyevi saadetimiz meşrutiyettedir.” demek suretiyle o günün şartlarında toplumsal muhalefeti temsil eden İttihat ve Terakki Fırkası ile beraber hareket ederek bugünkücumhurî sistemin temelini oluşturan meşrutî sistemi, meclisi ve kanun hakimiyetini herkesten ziyade Şeriat namına alkışlamıştır.

Günümüzde de gün geçtikçe tamiratı daha da zorlaşan, hukuksuzluk üreten, zulüm ortaya çıkaran bu baskı ve tek adam döneminde, bu baskıya karşı farklı eğilimlerin bir araya gelmesiyle Millet İttifakı çatısı altında bir demokrasi ittifakı meydana gelmiştir. 

Bu sebeple milletimiz önemli bir yol ayrımına doğru ilerlediğimiz şu süreçte, “Cumhur İttifakı mı yoksa Millet İttifakı mı?”dan daha önce  “İstibdad mı demokrasi mi?”,“Riyaset-i şahsiye mi yoksa güçlendirilmiş parlamenter sistemi temsil eden riyaset-i hükûmet mi ?”nin kararını verecektir. 

Meşrutiyet yıllarından günümüze kadar toplumda yükselen hürriyet ve demokrasi şuurunu da dikkate aldığımızda, riyaset-i şahsiye anlamındaki bir Cumhur İttifakı zihniyetinin daha fazla kalıcı olmasının mümkün olmadığı görülmektedir.

Zira, Bediüzzaman Hazretleri’nin, “Eskiden bin adamdan yalnız onu mütenebbih iken, istibdat o dehşetli kuvvetiyle karşısında duramadı, parçalandı. Şimdi, istibdadın kuvveti binden bire indi; tenebbüh ve iltihâb-ı ezhân(fikirlerin parlaması) birden bine çıktı.” diyerek, riyaset-i şahsiye anlamındaki istibdad-ı mutlak manasındaki rejimlerin, demokrasi ve hürriyet şuuru yükselen toplum karşısında direnemeyeceklerini ifade etmiştir. Bununla beraber elbette demokrasi ve hürriyetin tekrar temin edilmesi adına bir araya gelen Millet İttifakı’nın herhangi bir mensubu, hürriyet ve demokrasinin temin edilmesinde samimi olmakla beraber, ileride farklı bir gaye ve niyeti gerçekleştirmek için ittifakta yer alıyor olsa dahi bu niyet ve gayesi hürriyet ve demokrasinin gerçekleştirilmesi yönündeki çalışmalarına zarar vermez.

Bediüzzaman Hazretleri mezkûr konuya ışık tutmak adına şöyle bir misal vermektedir: “Mesela ben bir define veya su bulmak için bir kuyu kazıyorum. Biri geldi, kendini saklamak veya orada muzahrefatını defnetmek için bana yardım ederek kazdı. Suyun çıkmasına ve define bulunmasına niyeti tesir etmez. Su, fiiline, kazmasına bakar, niyetine bakmaz.” demektedir.

Bununla beraber, Millet İttifakı’ndaki bazı partilerden ileride zarar gelebileceği vehmiyle, Millet İttifakı’nı zaafa uğratmak da fevkalade yanlış bir tutumdur. Zira, Bediüzzaman Hazretleri’nin de ifade ettiği gibi  “Muhakkak maslahat, mevhum mazarrata feda edilmez.” 

Muhakkak maslahat ise; memlekete her geçen gün maddî ve manevî anlamda daha ağır faturalar ödeten Cumhur İttifakı’nın tatbik ettiği riyaset-i şahsiye anlamındaki tek adam rejiminin ortadan kaldırılmasıdır.

Mevhum mazarrat ise; Millet İttifakı’nı oluşturan herhangi bir partiden milli ve manevî değerlere zarar gelebilme ihtimalidir. Halbuki, Millet İttifakı’nı meydana getiren partilerin milli ve manevî değerlere olan hassasiyetleri sebebiyle, böylesi vehmî zararlı anlayış ve yaklaşımlara müsaade etmeleri mümkün gözükmemektedir.

Bununla beraber, Millet İttifakı’nı meydana getiren partilerden hiçbirisinin, Cumhur İttifakı karşısında tek başına seçimi kazanamaması ve iktidara geldiğinde de kendi gücüyle iktidarını muhafaza edememesi sebebiyle, Millet İttifakı çatısı altında olan bütün partiler iktidara gelmek ve iktidarlarını devam ettirebilmek için asgar-i müştereklerde birbirleriyle uzlaşmaya ve anlaşmaya mecbur ve mahkûmdurlar. Farklı dünya görüşlerine sahip olan Millet İttifakı üyeleri, ancak hak, hukuk, adalet, hürriyet, demokrasi gibi evrensel prensipler ortak paydasında buluşabilirler. 

Bu sebeple her partinin bir diğerine bağımlı ve denge unsuru olduğu Millet İttifakı’nda, hiçbir partinin bu ittifakı kendi tahakkümü altına alması ve keyfi hareket etmesi söz konusu olamayacaktır.

Onun içindir ki 1950 öncesinde istibdad-ı mutlak anlamındaki tek adam zihniyetinin temsilcisi olan CHP’ye karşı, hürriyet ve demokrasi ortamının tesis edilmesi için teşekkül eden demokrat ve Ahrar misyonu temsil eden Demokrat Parti, o günün şartlarında memleketimiz için hangi anlamı ifade ediyorsa, bugün de riyaset-i şahsiye anlamındaki, istibdad-ı mutlak manasındaki tek adam zihniyetini temsil eden Cumhur İttifakı karşısında, güçlendirilmiş parlamenter sistemi savunarak hürriyet ve demokrasi ortamını tekrar sağlamaya çalışan Millet İttifakı, aynı mânâyı ifade etmektedir.

Bununla beraber, geçmişte milli ve manevî değerlerin aleyhine olan pek çok siyasî icraata imza atan CHP’nin Millet İttifakı içerisinde yer alması özellikle muhafazakar ve mütedeyyin bazı kesimleri tedirgin etmektedir. Hâlbuki ülkenin gittikçe daha da otoriterleştiği bir süreçte, siyaseten farklı çizgilerde olan partilerle ittifak kurarak Millet İttifakı’nın temelini atan, kendi içerisinde adeta geçmişte yaptıkları yanlışları kabul ederek ,“Benim liderliğini yaptığım partinin de geçmişte açtığı derin yaralar var. Uzun süredir, önce yaraları oluşturan, o sistemi değiştirmek için uğraşıyorum. Geçmişte yapılan hataların sorumluluğunu almayı ve bunlar için birbirimizden helallik istemeyi bilmeliyiz. Artık helalleşme zamanı” diyerek siyasî tarihiyle bir hesaplaşma içerisine giren de aynı CHP’dir. 

O nedenle,  CHP ve idarecilerinin bu yeni anlayışla Millet İttifakı içerisinde bulunmaları, hem memleketimiz hem milletimiz hem milli ve manevî değerlerimiz ve hem de demokrasimiz için önemli bir kazanım olarak görülmelidir. Bu sebeple CHP’nin mazide yaptığı siyasî hatalarından hareketle Millet İttifak’ına gölge düşürmeye çalışmak son derece hatalı bir yaklaşım olacaktır.

Netice olarak denilebilir ki; Bediüzzaman Hazretleri’nin istibdad-ı mutlakı kaldırıp tam bir hürriyet-i şer’iye anlamındaki gerçek demokrasiyi hayata geçireceklerini ifade ederek muvaffakiyetlerine çok dua ettiği Ahrar ve Demokratların önünün açılarak bu müjdeyi tahakkuk ettirebilmelerinin öncelikli ve önemli bir yolu “Def-i şer celb-i nef’aracihtir (Şerrin def edilmesi, hayrın celbinden önce gelir.)” kaidesince Millet İttifakı’nın, memleketimizde ikame edilmeye çalışılan riyaset-i şahsiye anlamındaki tek adam anlayışına son vermesinden geçmektedir.

Onun içindir ki; riyaset-i şahsiye yerine güçlendirilmiş parlamenter sistemi yeniden hayata geçirmeyi vaat eden, içinde Demokrat Parti’nin de yer aldığı Millet İttifakı’nı, Kur’ân, İslâmiyet ve vatan hesabına desteklemenin önemli bir zaruret olduğu kanaatindeyiz.

Zira, Bediüzzaman Hazretleri’nin de dediği gibi “Millet uyanmış; mugalâta ve cerbeze ile iğfal olunsa da devam etmeyecektir. Hakikat telâkki olunan hayalin ömrü kısadır. Feveran eden efkâr-ı umumiye ile o aldatmalar ve mugalâtalar dağılacaktır. Ve hakikat meydana çıkacaktır, inşaallah.” 

Yeni Asya Medya Grup Yönetim Kurulu

Dipnotlar:

1- Bedizzaman Said Nursi, ESDE, sf.110

2- A.g.e.,sf.133

3- Keşf’ül Hafa, 1:462, Hadis No:1515

4- Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, sf. 73-75

5-  Bediüzzaman Said Nursi, ESDE, sf.168

6- A.g.e, sf. 121

7- A.g.e, sf. 120

8- A.g.e, sf. 175

9- A.g.e., sf. 324

10-  Bediüzzaman Said Nursi, Mektubat, sf. 557

11- https://www.yeniasya.com.tr/mehmet-kara/helallesmenin-neticesi_571054 , erişim; 31.10.2022

12- Bediüzzaman Said Nursi, Kastamonu Lahikası, 97. Mektup.

13- Bediüzzaman Said Nursi, ESDE, s. 136

Okunma Sayısı: 6284
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Alı Kılıçoğlu

    25.4.2023 03:47:51

    Rey vermek, irade beyanı ve yetki devridir. Geçmişte boyları aşiretleri kabileleri yada klanları oluşturan aileler, ahalinin işlerini yürütmede içlerinden bir aileye yetkiyi devreder ve babadan oğula bu iş devam ederdi. Kırallık sultanlık gibi. Şimdi Hz Peygamberden sonra Hz. Ebu Bekir'e RA biat yoluyla yetki verilmesi gibi 13 Mayıs'ta üstümüzde devlet idaresi yetkimizi 14 Mayıs'ta rey verip irade beyanı yaparak devredecek ve 15 Mayıs'ta seçilen kişiye devlet idaresini teslim edeceğiz. Muvaffak ulursa ecrini alır kul hakkına girerse Allah'a hesabını verir. Rey veren ile rey verilen arasındaki bağ sadece dünyevi olduğundan ölçü sadece "adalet"tir. İmani değil amelî bir meseledir.Yoksa dünyanın farklı yerlerinde yapılan seçimlere katılan müslümanların menfaatleri icabı sosyalistten muhafazakara, demokratlar dan yeşillere verdigi oy nedeniyle imanları da tartışmalı hale gelir.

  • Ali

    24.4.2023 07:19:05

    Çok güzel bir yazı, elinize sağlık. Yalnız yazıdaki bazı kelimelerin ve sözcük guruplarının anlamını bilmediğimizden dolayı anlam bütünlüğü kurmakta zorlanıyorum. Bu kelimelerin yanına günümüz anlamlarının yazılması daha doğru olur diye düşünüyorum. Selamün aleyküm ve rahmetullahi ve berekatuhu.

  • Mustafa Torun

    24.4.2023 03:07:16

    Şahsi düşüncem taraf olmamak yönünde olsa da çünkü bana göre 1925-45 arasını tekrarı yaşanacaksa eğer seçim bahanesiyle de olsa siyasetle alakadar olmak yerinde daha mühim işlere enerji sarf etmek gerektir. Madem gelişmeleri farklı görüyoruz öyleyse "Hayırlı olsun" "Hayırlara vesile olsun" inşallah

  • Müslüm

    24.4.2023 02:44:42

    ALLAH razı olsun

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı