"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman unvânının verilmesi: (1892-93)

Abdülbakî ÇİMİÇ
09 Mart 2020, Pazartesi
Bediüzzaman’ın Hayâtı’ndan Tesbitler-22

O, Garîb ve Bedîi bir insandı! Eşsiz ve güzel bir adamdı! Hak bildiği dâvâsında tavizsiz bir Kahramandı! Asra ve asırlara meydan okuyan, hak ettiği unvanlarını tarîhe yazdıran ender bir Şahsiyetti. İlmi umman bir âlim; asrımızı ve gelecek istikbali yazdığı Kur’ân reçetesi ile nurlandıran bir müceddid, tam ve dâimi bir Üstâd. “Hem en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem mehdi, hem mürşid, hem kutb-u a’zam”1 olarak bilinen bir Zât-ı Nurânî. “Ve siyâset âleminde, diyânet âleminde, saltanat âleminde, cihad âlemindeki çok dairelerde icraatları”2 olan Müceddid-i Âhirzaman.

Said Nursî’ye “Bediüzzaman” unvanını kullandığı için, zaman zaman sorular sorulmuş, hatta tenkitler yöneltilmiş, o da bunlara muknî cevaplar vermiştir.

Bu hususla alâkalı olarak, Hutbe-i Şâmiye isimli eserinin “Reddü’l-Evham” bölümünde yer alan şöyle bir suâl ve cevap var:

“Sual: Sen imzanı bazen ‘Bediüzzaman’ yazıyorsun. Lâkap medhi imâ eder.

“Cevap: Medih için değildir. Kusurlarımı, sened-i özrümü, mazeretimi bu unvan ile ibraz ediyorum. Zira bedî, garîp demektir. Benim ahlâkım, sûretim gibi ve üslûb-u beyanım, elbisem gibi garîptir, muhaliftir. Görenekle revaçta olan muhakemat ve esalibi, benim üslûp ve muhakematımla mikyas ve mihenk itibâr yapmamayı bu unvanın lisân-ı haliyle rica ediyorum. Hem de muradım, ‘bedî’, acip demektir.”3

Said Nursî’de görülen hârika haller ve zamana uymayan vaziyetler karşısında Bediüzzaman unvanının verilmesi ve böyle anılmaya başlanması 1892-93 tarîhleri ve on altı yaşlarındadır.

Bediüzzaman unvanının mânâsı; zamanın harikası, asrın mükemmel insanı demektir. İnsanlar için kullanıldığında, lügat mânâsı itibariyle, kendi zamanının eşsiz şahsiyeti, benzeri görülmemiş garîbi, emsali olmayan hârikasıdır. Terim olarak ise, Bediüzzaman unvanı, insanlar arasında emsali bulunmaz derecede zeki ve kuvve-i hafızası şaşılacak derecede yüksek olan kimselere verilmiştir. Said Nursî hakîkaten ve bir vakıa olarak her şeyi ile zamanın Bedî’idir. Dâvâsı ve mücahadesi de bambaşkadır, garîptir, bedî’dir.

“Meraklı kardeşimiz Re’fet Bey, Bediüzzaman-i Hemedânî’nin üçüncü asırda, vazîfe ve te’lifâtı hakkında ma’lûmât istiyor. Ben o zât hakkında yalnız hârika bir zekâveti ve kuvve-i hâfızası bulunduğunu biliyorum. Ellibeş sene evvel, üstâdlarımdan Siird’li merhum Molla Fethullah eski Said’i ona benzeterek, onun o ismini ona vermiştir.”4 Said Nursî, Bediüzzaman lâkabı verilene kadar Molla Saîd olarak iştihar etmiştir. Daha sonra özellikle doğu uleması tarafından kendisine “Bediüzzaman” lâkabı verilmiştir. “Pek genç yaşındaki mezkûr harikulâdeliklere ve bahr-i umman hâlinde bir ilme malikiyetine şahit olan ehl-i ilim, Molla Said’e “Bediüzzaman” lâkabını vermiştir.”5 Hatta Şeyh Bahid Efendi Osmanlı ve Avrupa ile ilgili düşüncelerini münâzara sonrasında “Bu gençle münâzara edilmez. Ben de aynı kanaatteyim. Fakat bu kadar veciz ve beliğâne bir tarzda ifade etmek, ancak Bediüzzaman’a hastır” demiştir.”6 Esasında Bediüzzaman unvânının daha farklı bir ciheti daha vardır. 

Bu noktaya Said Nursî şöyle işaret eder: “Hem şimdi anlıyorum ki, eskiden beri benim liyakatim olmadığı hâlde bana verilen “Bediüzzaman” lâkabı benim değildi, belki Risâle-i Nur’un mânevî bir ismi idi. Zahir bir tercümanına ariyeten ve emaneten takılmış. Şimdi o emanet isim, hakikî sahibine iade edilmiş.” 7 Esasında Said Nursî kendisini şöyle anlatıyordu: “Ben geçen sene Garîbü’zzamân idim. Sonra Bediüzzaman oldum. Şimdi de Bid’atüzzaman oldum!”8 Çünkü o, “istibdadın Garîbü’zzamanı, meşrûtiyetin Bediüzzaman’ı, şimdikinin de Bid’atüzzamanı”dır. Kendi tabirince de “Şu fakir, garîp Nursî ki, ‘Bid’atüzzaman’ lâkabıyla müsemmâ olmaya lâyık iken, haberi olmadan ‘Bediüzzaman’ ile meşhur olan bîçâre…”9

Dipnotlar:

1- Mektubat, s. 440. 

2- Şuâlar, s. 590. 

3- M. Latif Salihoğlu,Yeni Asya Gazetesi. 

4- Osmanlıca Emirdağ Lâhikası, s. 383. 

5- Târihçe-i Hayât, 2013, s. 77. 

6- Târihçe-i Hayât, 2013, s. 84. 

7- Mektubat, 2013, s. 789. 

8- Eski Said Eserleri, 2013, s. 146. 

9- Muhakemat, 2013, s. 23.

Okunma Sayısı: 3053
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı