31 Mart Vak’ası sonrası yapılan tutuklamalarda cezaevi şartları gerçekten korkunçtu. Tutuklular büyük bir korku içinde beklemekteydiler. Görevliler ve bazı askerler ara sıra koğuşların önünden geçerek tutukluları korkutmaya çalışıyorlardı. Herkes endişeli bir bekleyiş içindeydi. Mahkûmlara söylenen sözler ve getirilen haberlerle korkuların daha da korkunç bir hâl almasına sebep oluyorlardı. Herkes adeta ölümü bekliyordu. Ağızları bıçak açmıyordu. Konuldukları zindanlar kapkaranlıktı. Ara sıra bazı görevliler, tutuklularla dalga geçip eğleniyorlardı. Hapishanenin muhafızı ve aynı zamanda cellâtlık görevini de yapan Cellât Hasan ismindeki kişi, yıllar sonra yayınladığı hatıralarında hapishane ve Bediüzzaman ile ilgili hatıralarını paylaşır. Bediüzzaman’ın, darağaçlarının olduğu bir ortamda cesaret sahibi ve korkusuz olduğunu, hiçbir zaman metanetini kaybetmediğini söyler. Herkese karşı merhametli ve şefkatli davrandığını belirtir. Çok cömert olduğunu, idam edilecek bir paşa ile (Kabasakal Çerkes Mehmed Paşa) günlük yemeği olan ekmek ve zeytini kendisiyle paylaştığını da anlatır. 1
Bediüzzaman’a zulmetmek isteyenlerin hazin hâli
Bediüzzaman Hazretleri, Bekir Ağa Bölüğü’nde hapis olduğu günlerde, iki zabit hiçbir sebep yokken gelip Bediüzzaman’a hakaret etmek istemişlerdi. Bu meseleyle alâkalı olarak Sikke-i Tasdiki Gaybî’de şöyle bir bahis vardır: “Yirmi beş sene evvel Divan-ı Harb-i Örfî’de kendi idam kararını beklerken, sebepsiz, kalbsiz, rütbeli iki adam, mahpus olduğu koğuşa tahkir için geldikleri zaman gayet acip bir surette söylediği o hale mahsus meşhur bir şetmi üç defa zalim ve garazkâr ehl-i dünyaya karşı sarf ediyor, “Benden ne istiyorsunuz?” diye bağırarak tekrar ediyor, sonra susuyor.”2 Bu hâdiseyle alâkalı olarak Ahmet Tanyeli, merhum Zübeyir Gündüzalp’den naklen şunları anlatmaktadır: “Sıcak bir yaz günü, İki Mekteb-i Musîbetin Şehadetnamesi isimli eseri tashih ediyorduk, matbaaya basılmak için ulaşacaktı. Bu vesileyle Zübeyir Ağabey bizlere şunları anlatmıştı: “Üstad Hazretleri’ni 31 Mart’ta İstanbul Üniversitesi’nin altındaki bodruma (Bekir Ağa Bölüğü Hapishanesi) koymuşlardı. Oradaki koğuşlarda bulunan diğer mahkûmlara dayak atarlar ve işkence yaparlarmış. Onların sesleri her taraftan duyulurmuş. Bu arada Üstad Bediüzzaman’ın kapısı da açılarak, ona da hakaret ederek zulmetmek isterler. Üstad Bediüzzaman orada bulunan bir kürsüyü kaptığı gibi, kapıyı açan adamlara ve zaptiyelere karşı gök gürlemesi bir sesle: ‘Ey ekbekül küpekadan tekepküp etmiş köpekler!’ diye gürleyerek üzerlerine yürüyünce, genç Bediüzzaman’ın bu hücumu karşısında, adamlar ne olduğunu anlayamadan dehşet içinde kaçmışlar. Bir daha da taciz edememişler. Diğer mazlumlara da zulmetmekten vaz geçmişler.” Başka tesbitte ise genç Bediüzzaman bu zalim zabitlere: “Defolun!” diye gürlemişti.3
Bediüzzaman hiç boyun eğmedi
Bediüzzaman Hazretleri hayatı boyunca kendisine yapılan baskılara, zulümlere hatta görülmemiş işkencelere misilsiz bir cesaretle, metanetle karşı koymuştur. Bu duruş, Bediüzzaman’ın faziletli imanından tezahür eden bir şecaattir. Çünkü o, “hukuk-u diniye ve dünyeviyesi için canını feda eder, meşrû olmayan şeylere karışmaz.” 4 Kendi ifadesiyle “Ben eskiden beri tahakküme ve terzile karşı boyun eğmemişim. Hayatımda tahakkümü kaldırmadığım, birçok hâdiselerle sabit olmuş. Meselâ, Rusya’da kumandana ayağa kalkmamak, Divan-ı Harb-i Örfî’de idam tehdidine karşı mahkemedeki paşaların suallerine beş para ehemmiyet vermediğim gibi, dört kumandanlara karşı bu tavrım, tahakkümlere boyun eğmediğimi gösteriyor.”5
Sadâkat ve istikamette birinci olan Zübeyir Gündüzalp’in ifadeleriyle; “Padişahın küçük bir tahakkümüne tahammül edemeyen ve Meşrûtiyet ilânında ve Divan-ı Harb-i Örfî’de mahkeme Reisi Hurşid Paşa’ya ve mahkeme âzâlarına cevaben, “Eğer Meşrûtiyet bir fırkanın istibdadından ibaret ise, bütün ins ve cin şâhid olsun ki ben mürtecîyim. Şeriatın birtek meselesi uğrunda bin ruhum olsa fedaya hazırım.” diyen ve Meclis-i Meb’usanda Mustafa Kemal’e karşı, “Namaz kılmayan hâindir, hâinin hükmü merduttur.” söyleyen ve İslâmî kıyafeti kat’iyen ve asla tebeddül etmeyen ve kıyafetine ilişmek isteyen ve sonra kendi kendini öldürmekle tokadını yiyen Nevzat isminde Ankara Valisi’ne, “Bu sarık bu başla beraber çıkar.” tarzında konuşarak boynunu göstermesiyle dokunulmayan bir zat”tır 6 Bediüzzaman. Hayatı boyunca korku nedir bilmeyen, “İki elimde iki hayatımı tutmuşum, iki hasım için iki meydan-ı mübarezede iki harp ile meşgulüm. Tek hayatlı olan adam meydanıma çıkmasın.”7 diyen bir zattır Bediüzzaman. Bu ifadelerde Bediüzzaman Hazretleri’nin; İslâm hakikatleri için, hem dünyasını hem de ukbasını feda edecek kadar samimî ve cesur olduğunu görmekteyiz. Böyle gözü kara bir adamın karşısında, tek hayatı esas alan birisi çıkamaz. O, “İyi bilin ki, Allah’ın dostları için ne bir korku vardır, ne de onlar mahzun olurlar.”8 âyetini bizzat yaşamış bir kahramandır.
Dipnotlar:
1- Resimli Perşembe, 3 Mart 1927.
2- Sikke-i Tesdiki Gaybî, 2013, s. 46.
3- Son Şahitler, 1993 Basım, 1. Cild s. 186.
4- İşârâtü’l-İ’câz, 2013, s. 46.
5- Emirdağ Lâhikası-II, 2013, s. 870.
6- Emirdağ Lâhikası-II, 2013, s. 517.
7- Eski Said Dönemi Eserleri (Münâzarât), 2013, s. 282.
8- Yunus Sûresi, 10:62.