"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Yolculukta görülen harika hal: Namazın kerâmeti

Abdülbakî ÇİMİÇ
20 Nisan 2020, Pazartesi
Bediüzzaman’ın Hayâtı’ndan Tesbitler - 28

Bediüzzaman’ın Mardin’de Ulu Cami’nin yüksek minaresine çıkıp minarenin şerefesinin üzerinde gezmesi kalabalık bir ahali tarafından izlenir. O sırada hâdiseyi haber alan ve oraya gelen jandarmalar müdahale ederler. Molla Said’i doğru valiye götürürler. Vali zaten böyle bir anı bekliyor olmalı ki, hemen askerleri ve atları hazırlatır. Molla Said’i bir ata bindirirler. Ellerini arkasına bağlarlar. Ayaklarını da atın karnının altına birbirine gaydalarlar. Yanına iki tane de silâhlı asker (Fatih ve İbrahim) verip Bitlis’e doğru yola çıkarırlar. Bu, Molla Said’in elleri ve ayakları bağlı olarak yaptığı ilk yolculuktur. Hadisenin detayını takip edelim.

Bediüzzaman Hazretleri 1312 Hicrî; 1895 Milâdî tarihinde Mardin’den Bitlis’e nefyedilmesi esnasında kerametvâri bir hâdise yaşanır. Mardin’den Bitlis’e nefyi esnasında Savur’un Ahmedî Köyü yakınlarından geçerken namaz vakti gelir. Molla Saîd namaz kılmak için kelepçelerin açılmasını ister. Hadise şöyle cereyan ediyor: “Bediüzzaman Mardin’de siyasetle uğraşmakta idi. Ve ilk hayat-ı siyâsiyesi Mardin’de başlamıştır. Bunun üzerine bir mutasarrıfın pençe-i kahrıyla elleri bağlı, taht-el hıfz Bitlis’e nefyedildi. Jandarmalarla yolda giderken namaz vakti hulûl etmiş ve jandarmalara namazı kılmak için ayağını kayıdlardan açılmasını ihtâr etmiş ise de mümanâatta bulunmuşlardır. Bunun üzerine ellerini atar, demir kaydı bir mendil gibi açarak onlara gösterir. Muhafızlar bu hâli, keramet addedip hayretler içinde kaldılar. Molla Said ise muhafızlara tüfenklerinin teslim edilmesini emrederken jandarmalar teslimiyetle rica ve istirham etmişler. “Biz şimdiye kadar muhafız idik. Bundan sonra hizmetçiniziz.” diye Bitlis’e geldi”1 Bir gün Bediüzzaman’a soruldu: “Kaydı nasıl açtın?” Dedi: “Ben de bilmem. Fakat, olsa olsa namazın kerâmetidir.” 2

Hâdise başka bir kaynakta şöyle geçer: “İki jandarma arkadaşıyla yoluna devam eden bu üçlü kafile, Meşhur Şeyhmus-u Anzelî nâmındaki zatın medfun bulunduğu ziyaretgâh mevkiine, yâ da sağlam rivayet olan Mardin Savur kazası Ahmedî Köyü civarına yaklaşınca, öğle namazı vakti hulûl eder. Molla Said-i Meşhur, jandarma muhafızlarından, namazını eda etmek için kelepçelerini açmalarını talep eder. Fakat jandarmalar, şüphelenerek açamayacaklarını bildirirler. Bunun üzerine hiddete gelen Molla Said, kelepçeleri bir mendil gibi açarak önlerine atar. 

Bu vak’ayı, bizzat içinde bulunmuş jandarma neferi İbrahim’den şahsen dinleyen Molla Abdülmecid Efendi hâtıra defterinde şöyle kaydetmiştir: “Mardin’den Bitlis’e nefyedilirken, muhafızlarından jandarma İbrahim ile bir gün Diyarbakır’da, kahvede konuşurken hikâyeyi şöyle nakletti:

- Delikanlı Said’i Mardin’den Bitlis’e menfiyen götürmekle me’mur edildim. Bir jandarma arkadaşım daha vardı. Said’i bir ata bindirerek ayaklarını atın karnının altında kaydettik, gittik. Yolda öğle namazını kılmak için:

 - “Ayaklarımı açın!” dedi. Biz açmadık, kızdı. Nasıl yaptı bilmedik, baktık ki ayağını açtı, aşağı indi. Biz korktuk, bir şey söyleyemedik. Ne ise abdestini aldı, namazını kıldı. Yine atına bindi ve: “Geliniz kaydı ayağıma vurunuz!” dedi. Fakat biz kaydı vurmadık, öylece Bitlis’e götürdük.3 

Yeğeni Merhum Abdurrahman ise, Bediüzzaman’ın Bitlis’e varışını ve sonrasını şöyle devam ettirir: “Muhafızlar bu hâli keramet sayarak hayretler içinde kalırlar ve: “Biz şimdiye kadar muhafızlarınız idik. Bundan sonra hizmetçileriniziz” dediler. Öylece Bitlis’e gelirler. 4

Son Şahitlerden Mustafa Sevilen anlatıyor: “Kelepçelerin nasıl açıldığını sordum”

“Sebilürreşad Mecmuası’nda, Üstad’ın gençlik senelerinde Mardin’de jandarmalarla sürgün edilmesinin tafsilatını okumuştum. Yazıda, namaz vakti girince Üstad, namaz için kelepçelerin çözülmesini istiyor, fakat jandarmalar kelepçeleri açmıyorlar. Bunun üzerine Genç Said kelepçeleri bir mendil gibi açarak yere atıp, abdest almak için çeşmeye yöneliyor. Jandarmalar, ‘Aman efendimiz bizi affedin, biz şimdiye kadar sizin muhafızınız idik, bundan sonra hiz- metkârınızız’ diyerek tekrar tekrar af ve özür diliyorlar. “Ben bu hâdiseyi kendilerinden sordum. Bana şu cevabı lütfettiler: “Beyefendi oğlum, ben Hazret-i Kur’ân’ı kendime rehber etmiş, Allah’a teveccüh etmiş bir kimseyim. Hakikaten böyle bir hâdise başımdan geçmişti. Kıbleye dönüp, duâ ettim, sonra bir de baktım kelepçeler açılmış. Kelepçeleri jandarmaya verdiğim zaman jandarma korktu.”5

Hafız Namık Şenel anlatıyor: “Yine Hasan Hüsnü Mola diye bir zat anlatmıştı. Üstad Hazretleri Bitlis’e eli bağlı olarak getirilirken namaz kılmak için jandarmalardan kelepçeyi çözmelerini istiyor. Onlar da kabul etmeyince Üstad Hazretleri kelepçeyi kırıyor, namazını kılıyor. Ben de Üstad’a böyle bir şeyin olup olmadığını sordum. Üstad Hazretleri (hadiseyi doğrularken) belki de namazın kerametidir’ diye cevap verdi.” 6

Dipnotlar:

1- Tarihçe-i Hayat, 2013, s. 72. 

2- Tarihçe-i Hayat, 2013, s. 72. 

3- Hatıra Defteri, Molla Abdülmecid, s. 11-12. 

4- Mufassal Târihçe-i Hayâtı, Cilt-1,1998, s. 124. 

5- Necmeddin Şahiner, Son Şahitler, Cilt-3, 1993, s. 263. 

6- Necmeddin Şahiner, Son Şahitler, Cilt-4, 1993, s. 105.

Okunma Sayısı: 3613
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı