"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Zekâ ile hıfzın ifrat derecede Bediüzzaman’da bulunması

Abdülbakî ÇİMİÇ
20 Ocak 2020, Pazartesi 00:03
Bediüzzaman’ın Hayâtından Tesbitler - 14

Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı’nda zekâ ile hıfzın ifrat derecede bir arada bulunması ile ilgili şöyle bir hadise yaşanmıştır: Bediüzzaman on üç, on dört yaşlarında idi. Sonra, ulemadan mümtaz simalarla mülâkat etmeye karar verdi ve Bağdat’a ziyaret kastıyla hocasından izin istedi. Derviş kıyafetine girdi. Yolları takip etmeden dağlarda, ormanlarda gece dolaşarak Bağdat’a gitmek niyetinde iken Bitlis’e geldi. Bitlis’te Şeyh Mehmed Emin Efendi Hazretleri’nin yanına giderek, iki gün kadar dersinde bulundu. Şeyh Mehmet Emin Efendi, kendisine kisve-i ilmiyeye girmesini teklif etti. Molla Said cevaben, “Ben henüz sinn-i bülûğa vâsıl olmadığımdan, muhterem bir müderris kıyafetini kendime yakıştıramıyorum. Ve ben bir çocuk iken nasıl hoca olabilirim?” diyerek teklifini kabul etmemiştir.

Bundan sonra, Şirvan’daki biraderinin yanına gitti. Orada büyük kardeşiyle ilk görüşmede aralarında şöylece kısa bir muhavere cereyan etti.

Kardeşi Molla Abdullâh, Bediüzzaman’a hitâben: “Said, ben Şerh-i Şemsiyye’yi okudum, ikmâl ettim. Sen ne okudun?”

Bediüzzaman: “Seksen kitâbı okudum.”

Molla Abdullâh: “Ne demek?”

Bediüzzaman: “İkmâl-i nüsah ettim: Ve sıranızda dâhil olmayan bir çok kitâbları da okudum.”

Molla Abdullah: “Öyle ise seni imtihân ederim.”

Bediüzzaman: “Hâzırım. Her ne sorarsan sor.”

Molla Abdullâh Bediüzzaman’ı imtihân ederek kifâyet-i ilmiyyesini bittakdîr, sekiz dokuz ay evvel talebesi bulunan Saîd Efendi’yi şimdi kendisine üstâd kabûl eyledi.1 Ve talebelerinden gizli olarak küçük biraderinden ders almaya başladı. Ve bittabi, daha evvel okuttuğu kardeşini kendisine üstad yaptığını sezdirmiyordu. Nihayet talebeler, Molla Abdullah’ın Molla Said nezdinde ders okuduğunu kapıdan, anahtar deliğinden gizlice görünce taaccüp ederek sormuşlarsa da, Molla Abdullah cevaben, “Nazar değmemek için, ben ona ders veriyorum” demişti. Molla Abdullah’ın yanında bir müddet kaldıktan sonra Siirt’e gelir. Orada bulunan Molla Fethullah Efendi’nin medresesine gider. Molla Fethullah, Molla Said’e, “Geçen sene Süyûtî okuyordunuz, bu sene Molla Câmi’yi mi okuyorsunuz?”

Bediüzzaman: “Evet ‘Câmi’yi bitirdim.” Molla Fethullah hangi kitabı sorduysa, “Bitirdim” cevabını alınca, tahayyürde kaldı. Bu kadar kitabı bitirdiğini, hem de az zamanda bitirdiğini aklına sığıştıramadı, taaccüp etti ve dedi:

“Geçen sene deli idin, bu sene de mi delisin?” Bediüzzaman, “İnsan başkasına karşı kesr-i nefis için hakikati ketmedebilir. Fakat babadan daha muhterem olan üstadına karşı hakikat-i mahzdan başka birşey söyleyemez. Emrederseniz, söylediğim kitaplardan beni imtihan ediniz” der. Molla Fethullah hangi kitaptan sorduysa, cevabını güzelce verir. Bunun üzerine bu muhavereyi dinleyen ve bir sene evvel Said’in hocasının hocası bulunan Molla Ali-i Suran namındaki zat, kendilerinden ders almaya başladı.

Molla Fethullah, “Pekâla, zekâda harikasınız. Fakat hıfzınız nasıldır? Makamat-ı Harîriye’den birkaç satırını iki defa okumakla hıfzedebilir misiniz?” diyerek kitabı uzatır. Molla Said alarak, bir yaprağını bir defa okumakla hıfzetti ve okudu. Molla Fethullah, “Zekâ ile hıfzın ifrat derecede bir kimsede tecemmuu nâdirdir” diyerek hayrette kaldı.

Bediüzzaman orada iken, Cem’ü’l-Cevâmi’ kitabını, günde bir-iki saat iştigal etmek üzere bir haftada hıfzetti. Bunun üzerine Molla Fethullah şu kelâmı söyleyerek kitabın üzerine yazdı: ”Cem’ü’l-Cevâmi’ kitabının tamamını bir Cuma’da hıfzında cem etmiştir.” 2

Kardeşi Abdülmecid’in hatıra defterinde: “Kur’ân-ı Kerîm’i onbeş gün zarfında hıfzetti... altmış satırlık bir sahifeyi bir defa okumakla ezberine alırdı... Ezberinde bulunan metinlerin toplamı otuz Kur’ân kadar idi.” 3 şeklinde not bulunmaktadır. Tarihçe-i Hayat’ta ise Kurân’ı hıfzı için şöyle bir açıklama bulunuyor: “Molla Said, günde bir-iki cüz okumak sûretiyle Kur’ân’ı hıfza başladı. Her gün, iki cüz ezber etmekle, Kur’ân’ın mühim bir kısmını hıfzına aldı. Fakat, iki sünûhât ile tekmili müyesser olmadı: 

Birincisi, Kur’ân’ın çok sür’atle okunması bir hürmetsizlik olmasın diye. İkincisi: Kur’ân hakâikının hıfzının daha ziyade lüzumu var diye kalbine gelmiş.” 4 Bediüzzaman bizzat kendisi de üç ay gibi bir sürede doksan kitabı ezberlediğini ifade ediyor: “Tırnak kadar kuvve-i hafızaya malik bir adamın kafasında, doksan kitabın kelimatı yazılmış. Ve üç ayda, her günde üç saat meşgul olarak, hafızasının sahifesinin yalnız o kısmını ancak tamam edebilmiş.” 5

Tarihçe-i Hayat adlı eserde şöyle bir ibare bulunmaktadır: “...Ulûm-u müsbete denilen bütün fenleri tetebbua başlayarak pek kısa bir zamanda tarih, coğrafya, riyaziyat, jeoloji, fizik, kimya, astronomi, felsefe gibi ilimlerin esaslarını elde etmiştir. Bu ilimleri bir hocadan ders alarak değil, yalnız kendi mütalâası sayesinde hakkıyla anlamıştır.”6 Bediüzzaman “Ben, bütün müspet ilimlerle, asr-ı hazır fen ve felsefesiyle meşgul oldum. Bu hususta en derin meseleleri hallettim. Hattâ bu hususta da bazı eserler telif eyledim.” 7 demiştir.

Bediüzzaman’ın bu derce zekâ ve hıfzının altında elbette önemli noktalar vardır. 

Çünkü “Allah vergisi için kabiliyet şart değildir.” kaidesince, Cenâb-ı Hak, merhametkârâne, kudretini Bediüzzaman hakkında böyle göstermiş. “Allah onu bir gecede ıslah eder.” 8 hadisinin de bu noktaya işaret ettiği kanaatindeyiz. Bu cihet güneş gibi aşikâr bir hakîkattir. Bu vaziyet, Risâle-i Nur’u anlayarak okuyanlara malûmdur. ”Evet, o zât daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan, zevâhiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhirîne ve ledünniyat ve hakaik-ı eşyaya ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlâhiyeye vâris kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyâya kimse nail olmamıştır. Bu harika-i ilmiyenin eşi asla mesbuk değildir. 

Hiç şüphe edilemez ki, tercüman-ı Nur, bu haliyle baştan başa iffet-i mücesseme ve şecaat-i harika ve istiğna-yı mutlak teşkil eden harikulâde metanet-i ahlâkiyesi ile bizzat bir mu’cize-i fıtrattır ve tecessüm etmiş bir inayettir ve bir mevhibe-i mutlakadır.” 9

Dipnotlar:

1- İçtimâî Reçeteler-II, 1990, s. 9, (Müküslü Molla Hamza’dan ilk “Tercüme-i Hâl”). 

2- Tarihçe-i Hayat, 2013, s. 62. 

3- A. Badıllı, Mufassal Tarihçe, 1. cilt, s. 148. 

4- Tarihçe-i Hayat, 2013, s. 40. 

5- Emirdağ Lâhikası-II ,2013, s. 678 (Nur Âleminin Bir Anahtarı). 

6- Tarihçe-i Hayat, 2013, s. 77. 

7- Tarihçe-i Hayat, 2013, s. 960. 

8- İbn Mace, Fiten, 34. 

9- Şuâlar, 2013, s. 1045.

Fotoğraf: Erhan Akkaya

Okunma Sayısı: 3633
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı