"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Mi’rac ve Rü’yetullah

Abdurrahman AYDIN
22 Mart 2020, Pazar 00:01
Şu kadar var ki, herkes latîfelerinin inkişafı nisbetinde görebilecektir. Bediüzzaman Hazretleri’nin deyişiyle: “Herkes kendi Rabbi kim olduğunu bilecek ve bulacaktır.”

10. (Allah ile kulu arasında kurbiyet-i kâmile hâsıl olunca) Kuluna vahyettiği şeyleri (aracısız) vahyetti. (“Ümmetinden şirk koşmayanların büyük günahlarının affedileceği” 1 gibi belki doksan bin kelâm edildi.)

11. Gözünün gördüğünü (hayâlâta yorarak) kalbi tekzip etmedi.

12. (O kadar yol kat’ edecek. Semavâtı geçecek. İmanın gaybî olan tüm esâsatını âşikâre görecek. Ama imanın üssülesası olan Rabbini ve Mahbûbunu göremeden geri dönecek!? Üstelik Kâb-ı Kavseyn gibi bir kurbiyete eriştiği halde!? Hads ile bu hakikate intikal edemiyorsunuz da, hâlâ) Siz onun gördüğü ‘şey’ üzerinde kendisiyle tartışıyor musunuz?

13-15. And olsun, O’nu (bir kere değil, namaz vaktinin tahfifi için mükerrer görüşmelerin sonunda huzurdan) son inişinde (ümmetinin de göreceği yerden, yani nass-ı hadisle 2  “Cennetin uçları olan”) Sidretü’l-Münteha’da yine gördü. Huzur içinde kalınacak ve barınılacak yer (Me’vâ) olan Cennet oradadır.

SİDRETÜ’L-MÜNTEHÂ: (Münteha’ya Dikilmiş Ağaç yani Şecere-i Kevn) Sâni-i Zülcelâlin ağaçlar hakkındaki kanunu, şu şecere-i a’zam olan kâinatta da caridir. Nur-u Muhammedî (asm) çekirdeğinden yaratılmış, âlem-i emrin (Arş’ın) hudutlarından kökleri başlayan, gövdesini Cennetlerin teşkil ettiği, Cehennem dâhil bütün mükevvenatın dalları mesabesinde olduğu kâinat ağacıdır. Müntehası Arş tarafında Hz. Cibril’in makamı ve sınırıdır. Bu sınırın ötesini bilmek yaratılmışlarca imkânsızdır. Gaybî olan bu muazzam ağaçtan bizim görebildiğimiz ne kökü, ne gövdesi ve ne de dallarıdır. Belki yalnız aşağıdaki bazı yaprak, çiçek ve meyveleridir ki, fizik âlemdir. Madem nass-ı âyetle “Cennetin eni semâvat ve arz kadardır.” 3 O halde me’va olan Cennetler, yaratılış ağacının gövdesine tekabül eder ki “umumunun damı Arş-ı A’zam’dır.” 4

16. Sidre’yi bürüyen ‘şey’ (insanların idrak etmekten âciz olduğu nûr-u İlâhî) bürüdüğünde,

17. Gözü kaymadı (kemal-i edeple sebat etti veya Hz. Musa gibi metanetini kaybedip düşmedi) ve hedefinden şaşmadı, (tam anlamıyla gördü.)

18. Vallahi Rabbinin âyetlerinden en büyüğünü (olan Zâtını) gördü (ki, O’nun varlık ve birliğine Zatını görmekten daha büyük başka hangi âyet olabilir?)

RÜ’YETULLAH: Üstad Nursî’nin (ra) “Zât-ı Zülcelâli gözle müşahade etmek” ifadesini illa “baş gözüyle gördü” şeklinde zorlamaya gerek yoktur. Zira fizik âlemde bile gören ruhtur. Göz ise bir penceredir. Ruh bu cismanî âlemi onunla seyreder. 5 Eğer ceset nuraniyet kesbetmişse göze bile hacet kalmadan her azasıyla görebilir. Nitekim Peygamberimiz (asm) arkasından da görüyordu. 6

Sünnî kelâmcılarımız, Cenab-ı Hakk’ın, bir mekânda ve cihette olmadan (adem-i tehayyüz), karşı karşıya olma hali bulunmadan, ışığa ihtiyaç duyulmadan görüleceğini kabul etmişlerdir. Zaten başta türlü olması da mümkün değildir. Çünkü “Sâni-i Kâinat, elbette kâinat cinsinden değildir.” 7

Rü’yetullahın, âhirette olacağını hep kabul etmekle birlikte, bunun dünya şartlarında ise mümkün olamayacağını, dolayısıyla Mi’racda da vuku bulmadığını düşünen bazı âlimler, Peygamber Efendimizin (asm) Mi’racla esasen âhiret âlemlerine girdiğini ve gözü dâhil tüm vücûdunun “cesed-i necmîye ve beden-i misalîye” dönüştüğünü gözden kaçırmış olmadırlar. Evet, O’nun cismi dahî evliya kalplerinden daha lâtif ve melaike cisimlerinden daha hafiftir ki, nur kabiliyetindedir. Kâb-ı Kavseyne kadar giden bu mahiyetteki bir göz, Rabbini de görebilir.

Üstad Nursî’nin (ra) “gözle müşahede etmek” kaydından bir mana daha çıkarılabilir ki, İmam Taftazânî’nin: “Rü’yetullah, gözle hâsıl olan mükemmel bir inkişaftır” tarifinden de 8 hareketle bu şöyle izah edilebilir: Gözle görülen esma ve sıfât-ı İlâhiyenin azamî tecelliyatı karşısında yani ayne’l-yakîn mertebe sonrasında öyle bir inkişaf yani perde açılması daha meydana gelir ki, bu inkişafla Zât-ı Zülcelâl, ruhun bütün havassıyla hakkalyekîn algılanabilir. Başka bir anlatımla, gözle mukaddematı tamamlanınca, fakat yine Allah’ın yaratmasıyla rü’yet gerçekleşir.

Elbette baş gözüyle başlayan ve onu da içine alan, fakat ondan daha ileri bir düzeyi ifade eden bu görmenin, ahirette mü’minlere ikram edileceği şüphesizdir. Şu kadar var ki, herkes lâtîfelerinin inkişafı nisbetinde görebilecektir. Bediüzzaman Hazretleri’nin deyişiyle: “Herkes kendi Rabbi kim olduğunu bilecek ve bulacaktır.” 9

Yukarıdaki âyetlerin zahirinde, Habîb-i Ekrem Efendimizin (asm) gördüğüne niçin “ŞEY” denildi, diye itiraz edilebilir. Evvelâ, Cenab-ı Hakk’ın “Şey” veya “Zât” olarak tavsifi caizdir. 10 Hele konu rü’yetullah olunca görülenin “Şey” olduğunu söylemekle yetinmek belki en güvenli ifadedir. Aksi halde “Madem gördü. Nasıldı veya neye benziyordu?” soruları gündeme gelecektir. Hâlbuki klâsik akâid metinlerindeki tarifle: “O, hiçbir şeye benzemeyen bir Şey’dir.”

 Değil görülenin, rü’yetin kendisinin bile tarif edilemezliğine işareten olsa gerek Ebû Zer (ra): “Rabbini gördün mü?” diye sorduğunda, Peygamber Efendimizin (asm) cevabı: “Nûrun ennâ erâhü (Bir nur; onu nasıl göreyim) veya nereden göreyim!” şeklinde olmuştur. Başka bir seferinde ise: “O’nu bir nur olarak gördüm” diye cevap vermiştir. 11 (Bu ikinci cevap âyetteki “Sidre’yi bürüyen Şey bürüdüğünde” ifadesinin de bir açıklamasıdır.) “Kalbiyle gördüğüne” dair rivayetler de vardır. 12

Son olarak şunu itiraf edelim: Nasıl ki, sinek cama kafasını vurup durduğu halde dışarı çıkamayacağını anlayamıyorsa, âciz insan da rü’yetullahın mahiyetini idrak karşısında camın önündeki sinek gibidir. Madem kavrayamayacağı kısmını bilmesi vazifesi değildir. Hatta o cam (yani “şey” tabiri) belki onu korumak içindir. O halde enaniyeti bırakıp Allah’a karşı aczini ve aşkını izhar etmesi daha iyidir. Bu tavrı takınırsa “Reşha” gibi kısa yoldan 7. Şuâ ile “Âyetü’l-Kübrâ” sayılan cemal-i İlâhiyi müşahede edebilir ve Rasûl-ü Kibriya (asm) gibi “Seni hakkıyla tanıyamadık ey Ma’ruf!” diyebilir! Cennete girdiğinde ise “Gökteki dolunayı görmek gibi” Rabbini görebilir. 13

Dipnotlar:     

1- Müslim, İman, 279.

2- Elmalılı, Hak Dini, Necm, 15.

3- Âl-i İmran 3/133.

4- 28. Söz.

5- 6.- Söz; 16. Söz, 3. Şuâ.

6- Buharî, Ezan, 75.

7- 20. Mektup, 2. Makam.

8- Şerhu’l-Akâid, Trc. S. ULUDAĞ, 183.

9- 20. Mektup, 1. Makam, 11. Kelime.

10- Emâlî.

11- Müslim, İman, 291-292.

12- İbn-i Hacer, Fethu’l-Bârî, VIII/430.

13- Buharî, Tevhid, 24; Müslim, İman, 299.

Okunma Sayısı: 3937
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Naci

    22.3.2020 02:31:07

    Biz miraç macerasını, bir bilim kurgu filmi gibi dinlerdik. Bir çok mealden, Necm Süresini de, Peygamber Efendimiz ile Hz. Cebrail (as) arasındaki bir hadiseyi anlatıyor zannederdik. Şimdi anlıyorum ki, 31. Söz, miracı avama somut temsillerle anlatsa da, o temsiller içinde ne kadar derin hakikatler ve imanın bütün esaslarının saklı olduğunu anladım. Başta Allah'ın varlığı, melekler, ahiret ve nihayet kader esası gözle görülür şekilde işlenmiş. Bu iki yazı Miracın en zor kavramlarını Risale-i Nurun nuruyla aydınlatmış. Allah razı olsun.

  • cenk çalık

    22.3.2020 01:54:45

    Açıkçası "şey" kavramına mesafeliydim. Yazınızı okumasam caiz olmadığını düşünürdüm. fetva verdiğinize ve klasik akaid kitaplarından delil gösterdiğinize göre sıkıntı yok. Birde izahatınız çok mantıklı geldi. Yani, anlıyorum ki "şey" demezsek sıkıntı o zaman başlıyor.Net olarak gördüm denilince insanın aklına bir sürü soru geliyor ki sanıyorum bu soruları kesmenin en net yoluda bir kalıba sokmadan tarif etmek. Şey kelimesi bu imkanı sağlıyor.Peygamberimizin nur olarak gördüğünü söylemesi de ayrıca net bir tarifinin olamayacağının kanıtı sanırım. Cam sinek benzetmesi bize verilen ilimle gideceğimiz son noktanın bile hiç hükmünde olduğunun anlaşılması açısından gayet uygun misal olmuş. Dediğiniz gibi enaniyeti bırakıp,aczimizi anlayıp olabildiğince imanı tahkiki vaziyetine büründürmek için çabalamak gerekiyor. Emeğinize sağlık. Çok istifadeli bir yazıyı daha okuma imkanımız oldu hamd olsun...

  • cenk çalık

    22.3.2020 01:54:26

    Üstad ve İmam taftazani yorumlarını birleştirmenizde dikkatimi çekti. Gözün gördüğü sıfat ve esmalar son noktasına ulaştığında aynelyakinden hakkalyakine geçmesi ve yeniden yaratmasıyla Rabbimizin rüyetin gerçekleşmesi. Bu yeniden yaratma anladığım kadarıyla gözün son noktaya ulaşması ve ardında tüm manevi cihazlarıyla bir bütün olarak görmek gibi anladım. Tabii bu arada herkesin rüyeti imanına göre yani çapına göre değişiyor ki bu da ilahi adalet gereği öyle olması gerekiyor sanırım.

  • cenk çalık

    22.3.2020 01:54:00

    Rü'yetullah konusu çok hassas bir mevzu. Öncelikle görme olayına temas etmeniz yerinde olmuş. Gözle görme kavramına odaklanmanın gereksizliğini çok iyi vurgulamışsınız. Katkı olması açısından belki rüyalar,hatıralar ve hayallerde misal verilebilir. Nasıl rüyadayken gözümüz kapalı olmasına rağmen görürüz. Ya da gözümüz kapalıyken kurduğumuz hayaller ve hatıralar göze ve ışığa ihtiyaç olmadığının görenin ruh olduğunu anlaşılması için yeterli olur diye düşünüyorum. Bazı alimlerin peygamber efendimizin miraçta Rabbimizi gördüğünü ve dolayısıyla aslında ahiret alemine intikal edip gerekli letafet ve nuraniyet kazandığını atlayarak yanıldıklarını ortaya koymanızda ayrıca güzel olmuş. Zira alim olunca benim gibi avamlarda kafa karışıklığına sebep olunabiliyor. İzale edilmiş oldu.

  • cenk çalık

    22.3.2020 01:53:13

    Sidretü'l-münteha'nın kainat ağacı olduğunun bilinmesi,fizik alemi dışına çıkamamız çok sınırlı bir bakış açısına neden oluyor.gövdesini cennet damını arş-ı azam olarak da düşünsek sanırım ahirette tam manasıyla açılacak gibi mana çıkıyor.. Sebebide gaybi ağaç olması bizimse fizik aleminde kalmamız gibi anladım ifadenizden.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı