- Sana her saniyesi çok değerli olan bir ömür verildi. Kendini ve Dünya’yı daha iyi hale getirmek için ne yaptın?
Mirasın ne? Ebedî hayat yolculuğuna çıkmadan önce hazırladın mı valizini?
Belki de, ölümü çok hatırlamak konusundaki tavsiyeler, bu noktaya işaret ediyor. Tâcın, tahtın geçici olduğunu, gönül kırmaktan uzak durup gönüllere girmenin değerini vurguluyor.
Fakat yine de öyle hakikatler var ki; gözyaşı dökmeden, acısı hissedilmeden pek anlaşılmıyor.
*
Ölüm şuuru, Şemsi Tebrizi’ye şu ölümsüz mısraları söyletmiş:
“Öyleyse güzel bir şeye başla.
Ama hep güzel olsun.
Çünkü her insan ölecek yaşta,
Geç kalmayasın…”
Aynı şuurla Sadi Şirazi demiş:
“Dünyada kalacak maldan ne hayır gelir?
Kendinle birlikte gidecek olana bak.
Senden geriye kalan senin değildir.”
*
Adama sormuşlar:
- Malını mı seversin, günahını mı?
- Sorulacak soru mu bu tabi ki malımı severim” demiş.
- Hayret! demişler. Sevdiğini bırakıp, sevmediğini alıp gidiyorsun.
*
Bukowski ise kendi mezar taşına “Çabalama” diye yazdırmış. Neden?!..
Bir zamanlar, konuşma yapacağı salonda, yarıladığı içki şişesi ile kürsüye çıkmış ve hayranlarına şunları söylemiş:
“Hepimiz öleceğiz. Hepimiz. Sadece bu bile birbirimizi sevmemizi sağlamalı, ama sağlamıyor. Hayatın önemsiz meseleleri bizi eziyor, korkutuyor. Bir hiç bizi yiyor, bitiriyor...
Çok içtiğimi söylüyorsunuz. Ben içiyorum, fakat sarhoş olan sizsiniz.
Hepiniz sarhoşsunuz...