Kontrolümüz dışında çalışan midemiz, yediğimiz eti sindiriyor, fakat kendini sindirmiyor.
Olağanüstü özellikleri olan bir laboratuvar sanki. Hayati önemdeki kimyevi faaliyetler orada cereyan ediyor. Hassas denge içinde, ömür boyu hizmet ettiriliyor. Kime teşekkür etmeli?
*
Öğretmen denklemlerle dolu yazı tahtasından bakışlarını çevirdi.
Okul bahçesini işaret ederek dedi: Şu ağaçlar, fotosentez yaparken hiç hata yok.
Hatasız işleyen bu sistemi kim kurmuş? Hayat sınavının en önemli sorusu işte bu. Akıl ve vicdan sahibi herkes cevaptan sorumlu.
*
Yağmur damlası büyüklük ve ağırlığındaki herhangi bir cisim, 1200 metreden bırakılınca yere saatte 558 km hızla düşer. Yağmur damlasının yere düşüş sürati ise; 8 ilâ 36 km/h
Bu ölçülü ve hikmetli rahmet, kimin eseri? Her saniye 16 milyon ton su, tane tane gönderiliyor yeryüzüne.
*
Öğretmen, öğrencinin ismini yazdı ve dönüp ona sordu:
-Sınıfa girince ismini yazı tahtasında görsen,
ismimi kim yazmış? diye düşünürsün, değil mi?
-Yazı tahtası tebeşirlerle anlaşmış ve ismin buraya yazılmış, deseler inanmazsın.
-İsmini yazan biri var da, seni yaratan yok mu?
*
Dünya bir manyetik kalkanla korunuyor. Manyetosfer olmasa; Dünya, Mars gibi donmuş bir çöl olurdu. Kozmik rüzgârlar atmosferi yok eder, okyanuslar buharlaşırdı.
Diğer gezegenleri ve kâinatı tanıdığı ölçüde, düşünen insan daha iyi fark ediyor.
Allah’ın yaratmasındaki incelik ve lütuflarını.
*
İhtiyaçlarımızla imkânlarımızı kıyasladığımızda çok fakiriz. Havaya, suya, güneş ışığına muhtacız.
Dünyamız da, vücudumuz da, bu mucizevi yapı ve sistemler olmadan, korunamaz.
Manyetosfer de, derimiz de, kafatasımız da bizim eserimiz değil. Bu zenginlik bizim gücümüzle değil.
*
Aşikâr olan şu ki; pehlivan da olsak, bir mikroba tuş olacak kadar aciziz… Trilyoner de olsak, bir nar tanesini yapamayacak, Allah’ın ikramı olmasa alamayacak kadar fakiriz. Vücudumuz için gerekli olan ve gücümüzün yetmediği binlerce dengeden biri olmasa, duman olurdu halimiz.