Aşı mecburiyetinin hukukiliği konusundaki bazı prensipleri bilebildiğimiz kadarıyla yazalım:
1. Öncelikle bu gibi konulara 1930’lu yılların ceberut devlet bakış açısıyla değil bugünün ve geleceğin hürriyetçi bakış açısıyla yaklaşmamız lâzım.
2. Bu konu ve netameli her konu ile ilgili olarak Devlet maalesef her zaman en iyi bilgi kaynağı olmayabilir.
Objektif ve bağımsız bilgi kaynaklarından alınan bilgiler her zaman kıymetlidir. www.teyit.org gibi web sayfaları bilgilendirmeye yardımcı olabilir.
Bu virüsün laboratuvarda üretilmiş olması da elbette mümkündür, ama 1918 ve sonrasında bütün dünyayı kasıp kavuran ve milyonlarca insanın ölümüne sebep olan çok bulaşıcı İspanyol gribi düşünüldüğünde bunun aksi de pekâlâ mümkündür.
3. Aşı konusunda hükümete güvensizlik maalesef oldukça yüksek. Bugün hemen ortaya çıkabilecek olan zararlar ve doğurganlığa olumsuz etkisi gibi gelecekte ortaya çıkabileceği iddia edilen riskler konusunda yeterli ve sağlıklı bir bilgilendirme mekanizmasının ve bilgi akış mecraının kurulmamış olması ciddî bir problem.
(Defalarca yazdık: Hükümetin “pandemi.gov.tr” ve benzeri bir “resmi sayfa” kurup yönetmemiş olması büyük eksiklik.).
Bu durum aşıdaki deneme basamakları ve âcil kullanım izni gibi kavramların eksik ya da yanlış anlaşılmasına ve “bize çip takacaklarmış” gibi inanılması zor beyanların geniş kitlelerce ciddiye alınmasına sebep oluyor.
Bu güven eksiğinin bir sebebi bu tartışmaların AKP iktidarının genel olarak hızlı güven kaybı yaşadığı bir döneme denk gelmiş olması. Ama asıl sebep hükümetin pandemi ve aşı konusunda derbederliği ve daha da önemlisi TBMM’nin inisiyatif alamaması.
4. Temel haklarla ilgili kısıtlamalar Anayasa gereği ancak kanunla düzenlenebilir. Fakat pandemi konusunda bu gerekliliğe maalesef uyulmadı. Bu da güven kırılmasına yıl açtı. Bilhassa yasaklamalar, kısıtlamalar ve idarî cezalar konusunda Meclis tümüyle devre dışı bırakıldı.
5. Bugünkü hukuk sistemimiz devlet yetkililerine güç kullanarak aşı uygulama yetkisi vermiyor. Yani doğrudan aşı mecburiyeti yok. Kanunla bile konulması mümkün değil.
6. Ama “aşı olmayan şunu yapamaz”, “aşısızlar buraya giremez” ya da “hasta olmadığını ispat edemeyen şunu yapamaz”, “belgesizler buraya giremez” gibi dolaylı yöntemlerle aşıya zorlamanın mümkün olup olmadığı tartışılıyor.
Zaten bugün için asıl tartışma da bu dolaylı yöntemlerin sınırları ile ilgili.
7. Rekabete açık özel sektörün hizmetleri açısından durum nisbeten kolay.
Bir lokanta patronu, müşteri olmak isteyenler için aşı olma zorunluluğu getirebilir. Aşı olmayı reddeden kişiler alternatiflerden hizmet alabildiği sürece, bu sınırlandırma, işletmeci için anlamlı olan ama müşteri için yıkıcı olmayan bir tercihtir.
8. Aynı şekilde bir lokanta patronu kendi personeline aşı mecburiyeti de dayatabilir. “Bu kuralı beğenmeyen kendisine başka yerde iş bulsun” diyebilir.
9. Kamu otoritelerinin kamusal alanlara giriş ve kamu hizmetlerinden yararlanma için aşıyı zorunlu tutma hakkı var mı ve olmalı mı?
Kamu hizmetlerinden eşit faydalanmak bir hak.
Ama aşı olmuş olan ve salgından korunmaya devam etmek isteyen kişilerin aşı olmamış ve dolayısıyla bulaşıcılığı daha yüksek olan kişilerle aynı ortamda bulunmama isteği de bir tür hak. İkisini bir potada eritmek çok zor.
10. Bu kapsamda, devlet, kendi memuruna ve bilhassa sağlıkçı, öğretmen ve benzeri bazı özel meslek gruplarından birine mensup olanlara aşı mecburiyeti getirebilir mi? Tartışılabilir.
11. Aşı olmayı reddedenin bu hastalığı daha ağır geçirmesi Sosyal Güvenlik sisteminin ekstra bir yük altına girmesi demektir.
Sosyal güvenlik sisteminin aşıyı reddedene ek prim maliyeti yükleme ve hatta sigorta desteğini çekme hakkına sahip olduğu da kabul edilebilir. Zira neticede sosyal sigorta mecburî hizmetler içindir ve kamu kaynakları kullanılmaktadır.
12. Özel sigorta şirketlerince akdedilen sağlık vb. sigortalarda aşının bir ön şart olarak kabul edilmesine ise rekabetçi piyasa yapısı sebebiyle hiçbir engel bulunmamaktadır.