CHP Kocaeli Milletvekili Haydar Akar, Ağustos 2017’de yaptığı bir basın toplantısında, herkesin cemaat olarak bildiği dönemde AKP’lilerin malum grupla kurdukları ilişkiler hakkında konuşurken, genel başkanın ve diğer bazı ileri gelenlerinin adını da vererek “Bunların alayı FETÖ’cü” diyor.
(Bu konuşmanın, suçluluk için kriteri “zaman periyodu” esası ile değil -bizce de haklı olarak- “kasten somut suç işlemiş olup olmama” esası üzerinden değerlendiren bir konuşma olduğu da düşünülebilir.)
Konuşmada adı verilen muhataplardan Başbakan yardımcısı Fikri Işık “terörist” ithamından alınıyor ve kişilik haklarına saldırı (hakaret) gerekçesiyle Haydar Akar aleyhine tazminat davası açıp kazanıyor. Anayasa Mahkemesi Haydar Akar’ın 2019/2593 sayılı bireysel başvurusu üzerine 15.03.2022’de bu ifade sebebiyle tazminat gerekmediğine karar veriyor. AYM kararının bu yazımızla ilgili kısmı aynen şöyle:
“… başvuruya konu konuşmada geçen ve tazminat ödenmesine neden olan bu gibi ifadelerin bazı bağlamlarda kullanımlarının toplumca kaba ve rahatsız edici bulunması hukuk sisteminde ceza veya tazminat şeklinde bir müeyyide bağlanmasının tek başına haklı gerekçesi olamaz.”
Bu kararın bizce özeti şudur:
1- AYM’ye göre “FETÖ” kavramsallaştırması “çeşitli bağlamlarda” kullanılmaktadır ve “bu gibi ifadelerin bazı bağlamlarda kullanımlarının” muhataplarına teröristlik isnat etmek anlamına gelmediği de açıktır.
2- AYM’ye göre bilhassa darbecilik gibi somut bir suçla ilişkilendirilmemişse bu kullanım aslında suç isnadı anlamına da gelmeyebilir(!)
3- Yine AYM’ye göre, bu yapının “cemaat” olarak bilinen kısmına ve o zamanlar DESTEK OLANLARA da -hoş olmasa da- “FETÖ’cü” denebilir ve denilmektedir. Bu adlandırma hakaret sayılmaz zira bu onlara terörist dendiği anlamına gelmez.
O zaman biz de hem AYM üye ve raportörlerine ve hem de Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile eski 16. ve şimdiki 3. Ceza Dairesi’nin başkan ve üyelerine şunu sorarız:
Bilhassa 17-25 Aralık 2013 öncesinde Perinçekgiller hariç hemen hemen herkesin ve bilhassa o zaman muktedir olan AKP’li siyasetçilerin “cemaat” olarak bildiği ve desteklediği bu yapının 17-25 öncesinde somut suç işlemiş olmayan destekçilerine ve dolayısıyla mensuplarına “FETÖ’cü” diyenler bununla onlara terörist demiş olmuyorsa, o yapının “cemaat” tarafına 17-25 sonrasında mensup kalmaya ya da destek olmaya devam etmiş olan ama somut suçu olmayan ve darbe ile de ilişkisi olmayan kişilere nasıl oluyor da teröristlikten ceza verebiliyoruz?
Ya “cemaate yakınlığı” gerekçesiyle hakimlere ve AKP’nin eski bürokratlarına?
Mesela siyasî merhum Abdullah Gül’ce AYM üyesi atanan ve 15 Temmuz’dan iki gün sonra her ne demekse “evinden suçüstü(!)” derdest edildiği günden bu yana tutuklu yargılanıp mahkûm edilen ama iyi bildiğimiz iddianamesinde ve kararında somut suç isnadı ve ispatı bulunmayan Prof. Dr. Erdal Tercan ve benzerleri hangi bağlamda ve hangi tür “…öcü”dür?
Çok defa yazdık: “Cemaat eşittir terör örgütü” toptancılığından ve “İyi çocuk, ama …öcü” gibi saçma paradokslardan ne zaman kurtulacağız? Sadece suçluların cezalandırıldığı bir hukuk düzenini ne zaman kuracağız?
Not: Okuyucularımızın bu AYM kararına güvenerek ulu orta “En büyük …öcü de filanca liderdir. Zaten filanca partiyi de …öcüler kurdurdu. Sonra her ne olduysa mahrem odada kavga çıktı ve sokağa taştı.” gibi şeyler yazıp söylemesini tavsiye etmeyiz. Bazı inançlar gizli kalmalı!