Bugün Cumhuriyet’in ilanının yüzüncü yılını kutluyoruz. Bayrağı da bayramı da coşkusu da hepimizindir.
Dün, cumhuriyeti kendi tekellerine almaya çalışan laik cumhuriyetçilerin cumhuriyetçiliğinin aslında manasız, isim ve resimden ibaret bir rejime taraftarlık durumunda olduğunu anlattık.
Serinin son yazısında bugün demokrat ve dindar cumhuriyetçileri teşhis edelim.
Bugüne ve geleceğe dersleriyle bu konuda çığır açıcı lider şahsiyet hiç şüphesiz Bediüzzaman’dır.
Zira o 1890’larda henüz on beş yaşlarındayken bile sadece meşrutiyetçi (demokrasi yanlısı) değil aynı zamanda cumhuriyetçidir. Onun hakiki ve samimi talebeleri de cumhuriyete samimi taraftardır. “Cumhuriyet mi, saltanat mı istersin” sorusunda hiçbiri saltanata taraftar değildir. Zira bilirler ki bir kişi ya cumhuriyetçidir ya da saltanatçıdır.
Bediüzzaman’ın talebeleri cumhuriyetin demokrasisiz olamayacağını, olursa manasız isim ve resimden ibaret olacağını bilir. Bu sebeple Kemalistlerin 1925-50 arası tek parti dönemini cumhuriyetten saymasını eleştirir. O dönemde sosyalist cumhuriyet hesabına yapılan lâdinî inkılaplara fikren karşı çıkan muhalifleri susturmak için yapılanları “o dönemin şartları” vs. diyerek görmezden gelmez.
Nurcular, toplumu ve dolayısıyla fertleri dinsizleştiren ve dolayısıyla devletin dinsizliği manasına gelen türden laikliği reddeder. Ama onların, hizmetkar devletin vatandaşları arasında dinine ve mezhebine göre ayrım gözetmemesi ve dindarlar karşısında tarafsız kalması prensibi manasındaki laiklikle ve din ve vicdan hürriyetiyle bir derdi yoktur.
Evet, cumhuriyet fazilettir. Erdem ancak hakiki imanla fazilet olur. Hakiki fazilet ise hürriyeti ve insaniyeti ister ve getirir.
Aslında Bediüzzaman’ın talebelerinin siyasetlerle, dünyayla ve dünyevî meselelerle ilişkileri de sınırlıdır. Onların asıl meselesi laiklerin de dindarların da sonuçta gideceği Hak divanında verecekleri hesabı kolaylaştırmaktır. Bu sebeple tuttukları yol şefkat mesleğidir.
Ama onlar, diğer dinî gruplardan da farklı olarak, kendilerini, Kur’an’ın bu asra bakan bütün yönlerini Risale-i Nurla tefsir ve izah etmekle ve böylece insanların şüphelerini giderip imanlarını kurtarmakla vazifeli bildiklerinden sosyal meseleleri de gündemlerine alırlar.
Bu konuları Nur Talebeleri adına dile getiren ve kamuoyuna mal etmeyi kendisine vazife bilen ekip Yeni Asya’yı çıkaran ve sahiplenen Nur Talebeleridir.
Nur talebeleri uyanıktır: Hafiyelerle iş yürüten Abdülhamid’in akla husumet ettiğini, İttihat Terakki dönemi komitecilerinin sadece akla değil hayata da adavet ettiğini bildiği gibi, tek parti dönemi muktedirlerinin hem akla hem hayata ve hatta hem de bu dindar milletin ahiretine kast ettiğini de bilir.
Cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırma teklifi Erdoğan’dan da gelse Kemal Kılıçdaroğlu’ndan da gelse sahip çıkar ve destekler.
Nur Talebeleri, dindarların bir partide kümelenmesini ve “bize rey vermezseniz din elden gidecek” korkutmacasıyla zihin çelip oy avcılığı yapmasını da reddeder.
Bütün bunlar ve daha fazlası geçen cumartesi Risale-i Nur Enstitüsü’nün 16. Risale-i Nur Kongresi kapsamında Ankara’da dört salonda 60’a yakın akademisyen ve kalem erbabının iştiraki ile yaptığı masa çalışmalarında yeniden netleştirildi ve özet bilgileri içeren deklarasyonlar Yeni Asya vasıtasıyla kamuoyu ile paylaşıldı. Ayrıntılar ise Köprü dergisinin gelecek sayılarında.
Bediüzzaman ve cumhuriyetçiliği hakkında hakikati merak edenler bunları okusa yeter.