Dün, önce Ankara Hukuk Fakültesinde ve sonra da Kocatepe Camiinde, 96 yaşında vefat eden Prof. Dr. Yaşar Karayalçın’ın cenaze merasimine iştirak ettik.
Merasimde yeğeni ve CHP’li siyasetçi Murat Karayalçın da vardı, Meclis Başkanı Mustafa Şentop da.
Bütün cenaze merasimleri gibi o cenaze merasimi de Türkiye’nin bütün renklerini buluşturdu, siyasi sınırları ve gerginlikleri anlamsız hale getirdi. Ölümün nasihat yüzünü gösterdi.
Merhum Karayalçın ticaret hukukunun duayenlerindendi. Prof. Dr. Ali Bozer’in mesai arkadaşı idi. Doç. Dr. Nurkut İnan ve demokrat siyasetçi Prof. Dr. Hikmet Sami Türk’ü asistan olarak yetiştirmiş bir Hoca idi.
Sadece alanı ile meşgul olmamış, Türkiye’nin bütün meseleleri ile ilgilenmiş, mesela “liyakat esasına dayalı yönetim modeli” demek olan “meritokrasi” hakkında bir risale yazmış bir Hocadan söz ediyoruz.
Ama bizce önemli bir özelliği “demokrat bir akademisyen” olmasıydı.
İki küçük (ya da büyük) örnek verelim:
1960 İhtilali sonrasında Menderes ve iki arkadaşını zulmen idam eden mahkemenin başkanı “zalim Salim”e karşı duruşu dillere destandı. 60’ların başlarında Ankara Hukuk Fakültesinin akademik bir toplantısına Salim Başol da iştirak edince protesto etmek için tek başına kalkıp salonu terk etmiş ve asistanı da ardından çıkmış.
Aynı şekilde 1980 ihtilalinde de dik durmuş bir akademisyendi. O kadar ki 1982’de akademiye emrivaki yapan ve halen de yürürlükte olan yeni YÖK Kanununu protesto için üniversitedeki kadrosundan istifa etmiş ve Kenan Evren’e “Bu ülkede bu bayrağı bir ucundan tutacak akademisyenler vardır” diye mektup yazma cesaretini göstermiş bir hukukçu idi.
Yetiştirdiği öğrencilerden Prof. Aynur Yongalık’ın merasimdeki kısa ve duygulu konuşmasında Yaşar Hocanın son üç yılda yaşlılık hastalığı sebebiyle hayatla bağının azalmasına da işareten söylediği şu söz ise kanaatimizce demokratlığın ve demokrasinin geldiği noktanın özetidir: “İyi ki Türkiye’nin son yıllarını görmeden gitti!”
Bize yeniden demokratlar lazım. Her alanda; hukukta, siyasette, akademide, basında, bürokraside…