Bazı dostlar AKMHP Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda yaptığı konuşma hakkında neden yazmıyorsunuz diye soruyorlar.
Ne yazalım?
-İyi hazırlanmıştı, belli ki çok çalışılmıştı.
-Çok güzel, duygulu bir konuşmaydı.
-İçi doluydu, mesaj yüklüydü.
Mutlu oldunuz mu ey dostlar?
Ama biz de size soralım:
Konuşmanın muhatapları acaba bu konuşmayı yapan “lider”in ülkesinde neler olduğunu ne kadar biliyorlardı?
Türkiye’nin hür dünya nezdinde hızla itibar kaybettiğini zaten biliyorlar.
Da…
Başka şeyleri de biliyorlardı.
Hatta eminiz ki “ortalama Türk Aydını”ndan daha fazlasını biliyorlardı.
Mesela geçen gün Yunanistan’a kaçmaya çalışanları taşıyan teknenin batması sonucu ölen Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı iki kadın ve beş çocuk hakkında, besili “Türk” medyasının hemen hemen tümüyle “terörist” sıfatını kullandığını ama “yabancı” ve hatta “Yunan(!)” medyanın bu çocuklara “masumlar” dediğini!
Bu tutumda ucu görünen genel tavırla, aslında kimin “adalete türk” kimin “adalete yabancı” olduğunu!
Türkiye’de böyle bir basının olduğunu!
Böyle bir basına bile haddini bildirmekten uzak bir “adalet sistemi”nin olduğunu!
Böyle bir basınının varlığıyla iftihar eden bir “devlet erkanı”nın olduğunu!
Adalet sistemini reforma tabi tutmaktan başı/beyni dönen bir Adalet Bakanlığı bürokrat ordusunun olduğunu!
Sadece Türkiye’nin değil İslam dünyasının da maalesef bu perişan halde olduğunu!
İslam dünyasında bulunduğu yerden kaçanların Doğu’ya değil Batı’ya kaçtığını!
Batıya akıl vermenin en iyi yolunun … olduğunu
Şimdi baştaki soruya Ziya Paşa cevap versin:
Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizâmât,
Bin türlü teseyyüp bulunur hânelerinde!