İktidar medyası çalkalanıyor. Bu sefer çalkalayıcılar, fuhuş-uyuşturucu ve yolsuzluk operasyonları gibi yargısal süreçler eliyle devredeler.
Mesele AKP içinde Erdoğan’dan sonrası için hazırlık yapmak ve ekip çatışması belden aşağı vuruşlarla bir ekip savaşına dönüştü. Tarihî bir dönemeçten geçiyoruz.
Biz, AKP’de istişarenin neredeyse baştan beri hiç işlemediğini bilip söylüyoruz. Üç dönem kuralının Erdoğan için işletilmediği ve Erdoğan’ın tek adamlığının böylece ilân edildiği günden bu yana gerçekte artık AKP diye bir parti yok. Bunu o günden bu yana yazıp duruyoruz.
Parti içi demokrasi teamülünün olmadığı bir oluşumda liderden sonra çatırdama ve çöküş kaçınılmaz. Zaten parti dediğimiz, kurucu liderden sonra da ayakta kalıyorsa partidir.
Zira biliyoruz ki iktidarla parti olunmaz. Parti ile iktidar olunur. ANAP da bugünkü AKP de iktidarla parti olmaya çalışan bir ekibin, lider karizmasına ve kerametine gereğinden fazla değer vermesinin bir ürünü idi.
Yıllardır anket yapıyoruz: “İktidarı bitince AKP dağılır,” ya da “Erdoğan gidince partisi dağılır” görüşüne katılanların oranı on beş senedir yüzde doksandan fazla.
“Türkiye Rusya olamaz mı?” başlıklı yazımızda da vurguladığımız üzere, birileri muhalefeti öldürüp demokrasiyi bitirerek AKP’yi iktidarda tutabilir. Ama o artık “partilerden bir parti” olmaz. O bir devlet biçimi olur. Ve bize çooook yakışır(!).
Hürriyet’ten Abdülkadir Selvi geçen gün muhalefetin siyaset mühendisliği yaptığını yazdı. Yazısının bir kısmı şöyleydi:
“Bu oyunu Özal sonrası diye ANAP’ta, Demirel sonrası diye DYP’de oynadılar ve başarılı oldular. Şimdi de Erdoğan sonrası adı altında AK Parti’ye oynuyorlar. Erdoğan sonrası yine Erdoğan. AK Parti kurulduğu günden bu yana kendisini iktidara taşıyan bir lideri varken başka bir arayışa girer mi?”
Ve yazısını şu cümlelerle bitirdi:
“Oyun aynı oyun. Aktörler aynı aktörler. Bu kez de AK Parti’nin değerlerini birbirleriyle çarpıştırmak istiyorlar. AK Parti’nin bu tuzağa düşmemesi lâzım. Bu oyuna gelmemesi gerekiyor. Çünkü sonuç ortada. ANAP ve DYP’nin kaderi AK Parti için ibretlik bir dersi oluşturuyor.”
Kendisinin de bir siyaset mühendisliği yaptığı açık. Zira bahsini ettiği DYP, DP olarak yoluna devam ediyor. Dirayetsiz, ferasetsiz ve hikmetsiz eski dostları sebebiyle 2002’de AKP’ye kaptırdığı demokrat reyleri geri alacağı ve yeniden iktidar olup demokrasiyi yeniden rayına koyacağı günleri bekliyor. (Bunu sağlamak veya engellemek için kim ne yapıyor o ayrı mesele.)
Ama Selvi, yazısında bir yandan Hakan Fidan’ı, İbrahim Kalın’ı, Selçuk Bayraktar’ı ve Bilal Erdoğan’ı övüp öbür taraftan da “Erdoğan sonrası yine Erdoğan” diyerek, galiba, “Bu iş aile ile devam edecek ve ben de o zaman ‘ben zaten yazmıştım’ diyeceğim” demek istiyor.
Birilerinin bizde şimdilerde var sandığı “güçlü devlet,” iktidardakilerin mutlak muktedir olduğu devlet demek değildir. İktidar değişikliğinin kansız kinsiz yaşanabildiği devlettir. (Merak edenler SSCB’nin dağılma sürecine ve diğer kötü örneklere baksın yeter.)
Biz Demokratlar, Türkiye’de de devletin müdavelesini ve tedavülle el değiştirmesini isteriz. Ancak bu soft silahlı taht kavgaları bizi de gerçekten ürkütüyor.
Vazifemiz belli. Dua ve ikaz etmek.