22 Eylül 2011, Perşembe
Zaman zaman, içimizdeki yönetme isteğini eleştiriyoruz. Üniversitelerdeki hocaların ya da okullardaki öğretmenlerin yöneticiliğe istekli olmalarını da eleştirdiğimiz oldu.
Niçin?
Bürokrasiye yol açtığı için,
İstibdada sebep olduğu için,
İlimden alıkoyduğu için,
İhlâs ve samimiyetten uzaklaştırdığı için,
Tevazuya mani olduğu için,
Empati (kıyas-ı binnefs) yapmayı zorlaştırdığı için…
Gerekçeleri uzatabiliriz.
Ama şu soru bakidir: “Herkes kaçınsa, kimse yönetmese, ne olacak dünyanın hali?”
Kâinatın nizamını gören, elbette insanlar arasındaki nizamı da görmek ister. Göremiyorsa nizam kurmak ister. Gidişata müdahale etmek ister.
Yönetmek isteği işte bu çıkış noktasından başlarsa ve hikmetle donanırsa adaletle sürer. Salikini halktan geçirir, Hakka vasıl eder. Halka hizmet hakka hizmet olur. İlme hizmet kadar kıymetli olur.
Ama üniversite adı verilen ve aslında hikmet müesseseleri olması gereken yerlerde maalesef çoğu zaman böyle olmuyor. Yönetme isteği hikmetten ziyade hükûmetten çıkıyor.
Meselâ komşumuzda dinler bu kalıpta ideolojiye dönüştürülüyor. Bizde de ideolojiler bu kaynaktan besleniyor. Eskiden fazlasıyla böyleydi. Şimdi de “hükümetin üniversiteleri”nden bahsediliyorsa durup düşünmemiz lâzım.
YÖK Başkanının zannettiğinin aksine, üniversite “evrenkent” değil. Zira kelimenin Lâtince kökü “univers”. İmlâsı da “univer-sité” değil, “univers-ity”.
Ama bir hakikat da var “evrenkent” tabirinde. Zira “evreni anlama kentleri” olabilir üniversiteler. Yeter ki hikmete bürünsün, hükümete şirin görünmekle yetinmesin.
Bu vesileyle bir hikmet eleştirisi de yapalım:
Sosyal düzene kafa yoran, ama Nazım’ın Hikmetine kafa yormayan fena ve fani bir şair’in hakîmane bir şiiri var, bilirsiniz. Sonu şöyle bitiyor:
“Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkında,
“Ne sen bunun farkındasın, ne de polis farkında.”
Kanaatimce bu şiirde şair “ceviz ağacı” ile aslında düşünen adamı kastediyor. Gerçekten, ceviz insanın beynine çok benziyor. Polis ise aslında devleti ve devletin kendisinde cisimleştiği hükümeti ifade ediyor.
Şair sevgilisine bilmânâ şöyle sitem ediyor: “Düşünen adama düşüncesi sebebiyle değer vermiyorsun. Ama sadece sen değilsin, düşünmeye ve hikmete değer vermeyen. Hükümet de öyle. O da hikmete kıymet vermiyor. Düşünenin farkına bile varmıyor.”
Bendeniz de aynen öyle. Yönetme isteğini hükûmeti hikmete tercih edenlere sitemim sebebiyle eleştiriyorum.
Elbette, bilhassa ilim adamlarındaki yönetme isteğinin bir hırs boyutu ve hırsla ilişkisi var.
Bediüzzaman’ın talebesi Hüsrev’in Lem’alar’daki İktisat Risâlesinde (s. 149) aktardığı hikâye bize ışık tutar mı?
“Büzürcmehr’den sormuşlar: Neden ulema, ümera kapısında görünüyor da, ümera ulema kapısında görünmüyor? Halbuki, ilim emâretin fevkindedir.
“Cevaben demiş ki: Ulemanın ilminden, ümeranın cehlindendir. Yani, ümera, cehlinden ilmin kıymetini bilmiyorlar ki, ulemanın kapısına gidip ilmi arasınlar. Ulema ise, marifetlerinden, mallarının kıymetini dahi bildikleri için, ümera kapısında arıyorlar.
“İşte Büzürcmehr, ulemanın arasında fakr ve zilletlerine sebep olan zekâvetlerinin neticesi bulunan hırslarını zarif bir surette tevil ederek nâzikâne cevap vermiştir.
O halde soralım.
Âlimin zeki ve hırslı olanı mı makbul yoksa hakîm ve alicenap olanı mı?
Cevabı o şair versin: “Kadr-i dür ü gevheri âlem bilir, âdemi amma yine âdem bilir.”
Okunma Sayısı: 4395
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.