"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İki ateş arasında kalanlar

Ahmet BATTAL
30 Temmuz 2019, Salı
Son yazımızı şu cümlelerle bitirmiştik:

“Ben yaptım oldu” ve “ben yaparım olur” zihniyeti AYM sağduyusundan bir yumruk yemiştir. Gerisi gelecektir. Ringe yaklaşan yumruğu yiyecektir. Adalet bu. Döver abi! Hatta bu maç nakavtla biter. Biz sadece kaçıncı rauntta olacağını kestiremiyoruz.”

Bugün ikinci bir yumruktan bahsedelim: 

Anayasa Mahkemesi geçen hafta barış bildirisi imzacısı akademisyenlerin bu eyleminin ifade hürriyeti kapsamında kaldığına hükmetti. Sekiz sekiz eşitlikte karar Başkan Zühtü Arslan’ın oyunun iki puan sayılması sayesinde alındı. 

İçeriğine katılıp katılmadığımızdan bağımsız olarak, bizce de fikir açıklama hürriyeti kapsamında kalan bu bildirinin yargılanması vesilesiyle hem hukuk düzenimiz önemli bir eşiği aşmış oldu ve hem de siyasi fay hatlarındaki kırılmanın açığa çıktığını gördük. 

Zira geçen hafta “yandaş medya” kendi içinde iki yana savruldu. Bir taraf Arslan’ı ve dolayısıyla kararı desteklerken diğer taraf Arslan’a neredeyse “…öcü” damgası vuracak kadar ileri gitti.  

Bu ve benzeri kritik konularda ipin ucunun kimin elinde olduğunun belli olmadığı bir dönemden geçiyoruz. Belki de ipin ucu boştadır ve kapanın elinde kalıyordur!

Başkan Arslan bu kritik karardan birkaç gün önce verdiği bir mülakatta kendisi gibi hâkimlerin durumunu “ne İsa’ya ne Musa’ya yaranmak” olarak anlatmış ve bunun aslında normal ve hatta gerekli olduğunu da bildirmiş. 

Bize göre bu durum “iki arada bir derede” ya da “iki ateş arasında” kalmak olarak da tarif edilebilir. 

Ama aslında neticede iki ateş arasında kalan AKP iktidarıdır. Çünkü terörist olma iradesi bulunmayan masum kişileri kast yokluğuna bakmadan terörist sayıp cezalandırmaktan kaynaklanan geniş çaplı adaletsizlikler var. Bunların hâkimlerin müstakil iradesinden kaynaklanmadığını, AKP iktidarının doğrudan ürünü olduğunu artık herkes kabul ediyor. 

Dolayısıyla AYM’nin kamuya mal olmuş davalarda hak ihlali tesbiti yapması iktidara ve kurduğu adalet sistemine yönelik açık eleştiri niteliğinde. 

İktidar da bunun ve sosyal sonuçlarının farkında ki habire adalet reformu yapmaya çalışıyor. 

Hâlbuki bir metali bile sürekli eğip bükerseniz ısınır ve kırılıverir. Adaleti sık sık ve hatta sürekli olarak yeni bir şekle sokmaya kalkmak da onun kolunun bacağının kırılmasına sebep oldu. 

Bu arada bazı “önemli” kişilerin ısınıp kırılmasını da not etmemiz lazım: 

Türkiye Barolar Birliği Başkanı ve Ankara Hukuk Fakültesinin eski dekanı Prof. Dr. Metin Feyzioğlu “adalet reformu” çalışmaları ile ilgili olarak, yakınlarda gelecek başka tokatların da habercisi olan şu ilginç cümleleri söylemiş: 

“Dünyada, ‘Türkiye bu konuda ciddi değildir, oyalama taktiği içindedir, hukuk devletini güçlendirme niyeti yoktur, demokrasiden sapmıştır’ diyenlere tokat gibi cevap olacaktır. Hukuk devletini güçlendirmeyi düşünmeyen bir devlet, niçin bir buçuk senedir on binlerce kişinin emek harcadığı bir reform paketi hazırlama işine girişsin ki? Burada bir samimiyet vardır.”

Üzerinde bir buçuk senedir çalışılan ve on binlerce kişinin hazırladığı bir paketten söz edilmesini anlayamadık. 

Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’ün ve Bakanlık Bürokratlarının bu konuda samimi oldukları fikrini ise doğru kabul etmek istiyoruz. 

Neticeyi yakında göreceğiz. Bilhassa terör örgütü üyeliğinde suçun manevi unsuru ve cezalandırmanın ön şartı olan “terör örgütü”ne üye olma “kastı”nın ispatı meselesinin nasıl çözüleceğini de kendilerinden bekliyoruz. 

Aksi halde onlar da üç yönden gelecek iki ateş arasında kalacaklar: 

Zaman yani mazi ve müstakbel. 

Mekan yani Dünya ve Türkiye.

Ve insan yani akıl ve kalp…

Soracaklar ve soruyorlar: Adaleti gerçekten istiyor musunuz?

Okunma Sayısı: 2810
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Gündüz Alp-3

    30.7.2019 13:05:12

    AYM, Yargı ve yargıcın görevi "ne İsa’ya ne Musa’ya yaranmak” değildir. Adaleti tam, zamanında ve yerinde tecelli ettirmektir. Tabi ki bağımsız ve tarafsız kalabilirse.Yargıya olan güveni yüzde 30'lar seviyesinden yüzde 70 ya da 80'lere çıkarmak da yine yargını elindedir. Ülkede her bir ferdin korkusuzca "Berlin'de hâkimler var!" diyebilmesi işte o zaman olur. Yoksa "ne şiş yansın ne kebap!" tavrıyla ülkeye adaletin gelmeyeceği izahtan varestedir. Şu anda yargıyı işlemez hale getiren ve ülkenin tıkanmasına sebep olan temel sorun yönetim biçimi ve uygulamalarıdır. "Otomatik vitesli" sistemin "şanzımanı" çok kısa sürede ciddi anlamda büyük arıza yapmış, tamir ve bakımı da ülkeye pahalıya patlamıştır. "Rektefiye" olması da pek mümkün görünmemektedir, vesselam.

  • Gündüz Alp-2

    30.7.2019 12:52:09

    Adalet bugün tecelli etmeyecekse ne zaman tecelli edecek? AYM'nin bu cesur tavrı sair yargı mensuplarına örnek olmalı ve "devletin dini adalettir" deyip haklı kararlarla haklının hakkını korumalıdırlar. Masum ve mağdurun beklemeye tahammülü yoktur. Hele "...Çünkü terörist olma iradesi bulunmayan masum kişileri kast yokluğuna bakmadan terörist sayıp cezalandırmaktan kaynaklanan geniş çaplı adaletsizlikler var.."sa. Demokratik hukuk devletinde böyle bir uygulamanın olması halinde denilir ki, "o ülkede demokrasi de hukuk da yoktur." Onun için yargıya büyük ve önemli bir görev düşmektedir: Mülkün/devletin temellerini sağlam kazığa bağlamak! Yoksa devlet "dövlet" olarak yargıyı sopa gibi kullanır ve muhalif ile muarızlarını "Döver abi!" Çünkü, adaletsizliklerin "...hâkimlerin müstakil iradesinden kaynaklanmadığını, AKP iktidarının doğrudan ürünü olduğunu artık herkes kabul ediyor..."

  • Gündüz Alp

    30.7.2019 12:41:34

    Sayın Battal, "Adaleti gerçekten istiyor musunuz?" ne demek? Siz ehl-i hukuksunuz. Ülkenin en acil en çok ihtiyacı duyduğu şey de bu (ADALET) değil mi? ADALET olmayınca geriye ne kalır ki. Mülkün/devletin temelini kökünden sarsan, sosyal ve ekonomik ve hatta siyasal hayatı derinden etkileyen de adalet değil mi? Dahili geçtik, hariçteki ('Birinci Avrupa'yı temsil eden) dostlarımız da bunun yokluğundan bahsederek bizi uyarmıyorlar mı? İstibdat ve tahakküm içerikli bir rejim ne zamana kadar sürebilir? Bugün olmasa da yarın bir şahıs ya da şahs-ı manevi çıkacak ve "Kral çıplak!" diyecektir. Demokrasi ve hukuk, adalet ve hürriyet...insana birilerinin bahşedeceği bir lütuf değildir. İktidar "dindar" ise sormak icap eder: Kur'ân'ın 4 temel esasından birisi de ADALET değil mi? Adaletin "rövanşist" duygularla ve "fikr-i intikam" ile tecelli etmesini değil; adil, erdemli, cesur, vicdanı hür yargıçların vereceği "haklı" kararlarla tam ve zamanında tecelli etmesini istiyoruz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı