Hasan Basri Yüksel isminde bir taşra siyasetçisi (yanlış anlaşılmasın, tarif için söylüyoruz) yerelde kılıcını çekmiş ve geçen Cumartesi sosyal medya hesabından şu kriminal açıklamayı yapmış:
“Bugünden tezi yok, belediye meclisi üyeliğinden ayrılacağım. AKP ne yaparsa yapsın sesimizi çıkartmayacak mıyız? Zaten harama, haksızlığa el kaldırmaktan şahsım adına yoruldum.”
(Açıklamada, yapılan yanlışları AKP’ye fatura etme isteği ve bu olaylar için “suç” değil de “haram” denmiş olması ayrıca dikkat çekici).
Malatya’nın Yeşilyurt Belediyesi’nin bir meclis üyesinin bu hareketinin herhangi bir şeye işaret etmediğini düşünmek ve dolayısıyla bizi bu yazıdan dolayı kınamak isteyenler olabilir. Ama onlara tavsiyemiz yazımızı sonuna kadar okumalarıdır.
Münferit gibi görünen bu olay AKMHP koalisyonunun “aslında nasıl” bir koalisyon olduğu konusunda çok ciddî fikir veriyor.
İktidarın el değiştireceği ilk seçimden sonra AKP’nin tuzla buz olup dağılacağını, ama “iktidar olmadan muktedir olma uzmanı” MHP’nin kendi çekirdek kadrosu ve teşkilâtı ile yerinde kalacağını da gösteriyor.
Her iktidar döneminde az çok var olan yolsuzlukların AKP’nin genel ve yerel iktidarında hangi seviyeye geldiğini herkes biliyor. Gerçek AK Partililerin “ne var bunda, hep oluyordu” diyerek görmezden gelebileceği ya da savunabileceği bir durum değil bu. Onlar sadece kenara çekiliyorlar. Bu sebeple –şimdilik- yargısızlığın ve denetimsizliğin de tesiriyle yerel iktidar hızla menfaat şebekelerinin eline geçiyor.
Merkezde AK Parti iktidarının AKMHP iktidarına dönüşümünü ise muhibbânının zaten inkâr etmesi mümkün değil.
Kurucu kadro ortada yok. Merkezde MHP politikaları hâkim. Şöyle:
1. Kemalizm ve ideolojiler konusunda derin devlet ne derse o oluyor. (M. Kemal ve Kemalizm konusunun en yavuz bahadırı Niyazi Birinci’nin artık devletvekili olan oğlu “Mücahit”in -babasını kabrinde ters döndürecek- 10 Kasım paylaşımı her şeyi söylüyor.)
2. Devletten gelen kemikle birbirine düşürülen devletçi dindarların hal-i pür melalini söylemeye bile gerek yok.
3. Devletçilik bütün yönleriyle almış başını gidiyor. Liberaller sırtüstü.
4. “Cemaat eşittir terör örgütü” formülüyle aslında tüm cemaatlere düşmanlık yaptırılan, ama bunun farkına çok geç varabilen “dindar” yüksek yargıcıların elindeki adalet mekanizmasının aslında hangi ideolojiye hizmet ettiğini söylemeye gerek yok.
5. Güneydoğu politikasının çöktüğü ve özgürlük-güvenlik dengesinin çoktan “milliyetçi güvenlik anlayışı”na evrildiği açık.
6. Dış politikada “komşularla sıfır sorun” hedefinin komşusuzluk ya da “dostluksuz komşuluk” haline geldiği belli ve Türk Konseyi Zirvesi ya da Türk Devletleri Teşkilâtı gibi adı bile belirsiz şeklî güzelliklerin bunu örtemeyeceği de açık.
7. AB üyeliği hedefi muktedir siyasetin gündeminden çoktan çıktı. Derinlerden pompalanan AB ve Batı düşmanlığı, -üstelik AB’nin “AKMHP gider, bu günler geçer” öngörüsüyle ortaya koyduğu sağduyulu yaklaşıma rağmen- aklı başında muhalefeti bile etkileme potansiyeline sahip.
Özetle merkezdeki “siyasî iktidar”da 2002’nin AKP’si değil “her devrin MHP”si var. Taşradaki AK Parti iktidarı da AKP’yi alet eden menfaat çevrelerine teslim olmuş durumda.
Böyle bir tabloya bir de -Temel Karamollaoğlu’nun geçen haftaki iki buçuk saatlik görüşmeden sonraki tesbitiyle- “derinlerce kuşatılmış Sarayın sadece AK Partiden ve halktan değil gerçeklerden de koptuğu” tesbitini de ekleyince ortaya çıkan şu:
Devletin ideolojisini ve siyasetini derin Devlet’in elindeki MHP yönetiyor. Kamunun malî ve iktisadî gücünün emanetçileri, gideceğini bile bile ve giderayak parsa paylaşmakla meşgul.
Hepsinin birinci elden müsebbibi ise derinlerin tezgâhı olan “tek adam rejimi”.
Bütün bu sebeplerle yeniden çıkışa geçmek için derhal seçim ve demokrasiye yeniden dönüş şart.