Prof. Dr. Levent Köker’in dünkü Yeni Asya’nın manşetten verdiği Medyascope söyleşisi önemli bir ideolojik tartışmanın küllerini savurdu ve korlarını yeniden açığa çıkardı.
Medyadaki ve sosyal medyadaki tepkilere bakılırsa, anlamak istemeyenlerin önemli kısmı “muhalif” ve bu AKMHP muhalifliği o gibileri garip bir cendereye sıkıştırıyor:
Ya AKP’lisin ya da Kemalist!
Hayır, üçüncü yol var: “Demokratım!” diyenler ses veriyor ve daha gür vermeli.
Cephe siyasetinin tehlikeli olduğunu, AKP’nin kendi oylarını konsolide edebilmek hatırına yıllardır girdiği bu yolun yanlış ve riskli olduğunu Yeni Asya yazıp söyledikçe itiraz eden çok oldu.
Şimdi ne oldu?
Herkes gördü ve görüyor.
Araçların arkalarındaki M. Kemal imzası yapıştırma çıkartmalar ve insanların oralarında buralarındaki M. Kemal imzası dövmeler bir şeyler anlatıyor olmalı.
Ve devletle ilişkili herkes kendi kendisine şunu sormalı.
Neden bütün kamu kurumlarının önünde/girişinde M. Kemal büstü ve neden bütün kamu makamlarının arkasında M. Kemal fotoğrafı var?
Mesele M. Kemal’i sevmek ya da sevmemek meselesi değil.
Mesele bir rejimin renginin hem siyah hem beyaz olup olamayacağı meselesi. Takım forması değil ki “ikisi bir arada olur, yakışır” desek!
Demokrasisiz cumhuriyet Kemalizm’le olurdu ve oldu. Başka ülkelerde de benzeri “ideolojik cumhuriyetler” oldu.
Ama öyle bir cumhuriyetin “manasız, isim ve resimden ibaret” bir cumhuriyet olacağı anlaşılalı çok oldu.
Bu tecrübî bilgi ile Batıda gün aydı. Dönüp bizi de aydınlatacağını umuyoruz.
Üstelik demokrasisiz cumhuriyet bizim için de mazide kaldı. Kurucu kadronun kendi iç tasfiyelerinin tarih mahkemesindeki hesabı bile görüldü, bitti. Sadece bazı arşivler gizli ve onlar da artık açılmalı.
Herhangi bir rejim krizinde demokrasinin askıya alınabileceğini kabul eden tatlı su demokratları ile, bütün krizlerin ancak demokrasinin kökünü derinleştirerek aşılabileceğini kabul eden gerçek demokratlar birbirinden ayrıldı ve ayrıştı.
Bakmayın siz, bilhassa siyaset arenasında ve sosyal medyada herkesin her yerde ve her biçimde konuştuğuna. Önemli olan Levent Köker gibilerin ne söylediğidir.
Osmanlının demokrasi denemesi cumhuriyetin demokratikleşmesi ile taçlandı. Şimdi demokrasiyi muasır medeniyetler seviyesine çıkarma zamanı.
Tam demokrasi için dinleşmiş ideolojilerin ve ideolojileşmiş dinlerin devletten ve Anayasadan dışlanması şart. Bu, AB üyeliği için de şart.
2001 Anayasa değişikliği ile Anayasa’nın başlangıç kısmında yer alan ve Kemalizm karşısında hiçbir fikrin bir kıymet ifade etmediğini “emreden” cümle değiştirilebildikten yirmi sene sonra gediğimiz noktanın “iyi bir aşama” olduğunu söyleyen tek kişi neden sadece Perinçek.
O da bizi ve Türk Dünyasını ısrarla “Çin tipi devlet”e dâvet ediyor!
Biz ise “bir yirmi sene daha boşa geçmesin, Batı tipi demokratik bir Anayasa’yı derhal yapalım, hem kendimizi ve hem de Türkleri ve İslâmları bu cendereden kurtaralım, dünyayı müzakere kültürü ile mamur edelim” diyoruz.