Şahsiyet sahibi kişilerin şahısları ile şahsiyetleri arasında vefatlarına kadar süren sıkı bir bağ vardır. Göçünce şahsiyetlerini miras bırakırlar.
“Duruş” ve “dâvâ” sahibi “adam gibi adam”lar da dileyen herkesin alıp sahiplenebileceği, ama ancak bazılarına nasip olan vasıfları miras bırakırlar.
Bu vasıflara sahip “Üç Mehmetler”den biri olan Mehmet Kutlular, örnek almaya çalıştığımız, mirasına talip olduğumuz “şahsiyet”lerin en başta gelenlerinden idi.
İstikametli iman hizmetinin çok kıymetli markası Yeni Asya’nın emanetçilerinden idi.
1979’da tanıdık. Zayiata tahammülü olmayan, bizim gibi “hayırsız”ların bile adam olması için “gözüm” iltifatı ile elinden tutan, yetişmesi için gayret gösteren biriydi.
Çok zengindi. Paylaşılması çok kolay olan çok büyük bir miras bıraktı. Bir sandığa, bir listeye, bir köşeye sığmaz.
Yeni Asya Neşriyat’tan çıkan “İşte Hayatım” adlı kitabı bile mirasının ancak bir numunesidir. Alıp okumak, okutmak ve ders almak hepimizin boynunun borcudur.
Vefası miras kaldı. Mirasçıları paylaşıp çoğaltacaklar.
Sebatı miras kaldı. Varisleri sabit ayaklarını bastıkları yerden kaldırmayacaklar.
Sadâkati miras kaldı. Manevî kardeşleri ve evlâtları sadâkate sadâkatle sahip çıkacaklar.
Müdebbir idi. Tedbiri onu yetiştiren “kurmay aklı”ndan miras almıştı. O da şimdi hepimize emanet.
Bunlar ve diğer vasıfları… Kıyamete kadar çok kişide yaşamaya ve çoğalmaya devam edecek. Orman yangınları çağını bereketlendirip yeşertecek.
Biz bugün tarzımızda bir istisna yapıp bir nevi kerametini izhar edelim.
Bir zaman, dünyaca da büyük ve rütbeli bir zatı Gazete binasındaki odasında mütevazı kahvaltı sofrasında ağırladı.
Tanışma faslından sonra neşeli süren sohbetin bir yerinde o zat “filanca kişi hakkında ne düşünüyorsunuz, sizden midir, Nurcu mudur” gibi bir şey sordu.
Kutlular Abinin cevabı netti: “Hiçbir alâkamız yoktur. Eski alâkamız da kesilmiştir.”
Sofra bir an soğudu. Soran ve cevap veren hariç herkes şaşkındı. Başka mevzularla sohbet devam etti.
Vakti gelince dâvetten ayrılan misafir yanındaki aracı dostuna “ben Nurcuları şimdi tanıdım, yeniden ısındım” dedi. Önyargıları yıkılmış, rahatlamış, sınırları netleştirebilmiş olmaktan dolayı fevkalâde mutlu olmuştu. Evet, kendisi o sınırın dışında idi. Ama artık içindekilere hayranlıkla bakıyordu.
Meğer o misafir, sınırın içinde zannettiği ve bu sebeple hakkında fikir ve bilgi sorduğu kişi ile arasında geçmiş olan şahsî ve ailevî mahrem ve nazik bir mesele sebebiyle ve o yanlış işi yapandan başlayıp sınırın içindeki herkese yayılan türden bir hüküm vermişmiş.
Kutlular Abinin zaten var olan sınırları tatbik ve sorulan kişinin durduğu yeri de buna göre tarif edip sınırın dışında olduğunu tesbit eden net tavrı çok işe yaramış. Bu sayede Nurcular ve dolayısıyla Nurculuk hakkında fevkalâde rahatlamış.
Bu mümaşaatsız, hesapsız, dobra, net, merdane tavır o gün bizim için de bir ders idi.
Herkes dersini anlatacak. Bu günler o günler.
Zira eğitim ve imtihan devam ediyor. Rahmetten ümidimiz ise tamdır.