Dövizdeki hızlı yükselişi durdurabilmek için yıllar sonra yeniden icat edilen ve “şimdilik” kısmen faydalı olmuş gibi görünen kur garantili (kur farkı korumalı) mevduat ile ilgili olarak Salı günü yazdığımız ilk yazıyı şu cümle ile bitirmiştik:
“Katılım bankalarının katılma hesaplarına kur garantisi verilebilirliği ayrıca tartışmalı. Zira bu bankalardaki ‘katılma hesabı’ bir ‘mevduat hesabı’ değil. Caiz olmasına sebep olan tabiatı gereği anapara garantisi bile yok ki faiz garantisi olsun. Faiz garantisi olmayınca faize ilâve kur garantisi nasıl olacak?”
O gün de yazdığımız gibi biz kendimizi işin dinî boyutu hakkında söz söylemeye ehil görmüyoruz. Bu sebeple işin fetva kısmına girme hakkımız yok.
Ama fetvacıları anlamak isteyenlere de yardımcı olmak üzere, “uygulaması nasıl olur”un cevabını biz de bilmek ve anlayıp anlatmak istiyoruz. Aslında bu sorunun cevabını bize değilse de kamuoyuna Türkiye Katılım Bankaları Birliği’nin vermesi beklenirdi. Oradan henüz cevap yok.
Ama görebildiğimiz kadarıyla Albaraka Türk Katılım Bankası ve Ziraat Katılım A.Ş. bu uygulamayı yapacaklarını duyurdu.
Ziraat Katılım’ın web sayfasında sadece şu açıklama yer alıyor:
“Kur Korumalı TL Katılma Hesabı, tasarruflarını Türk Lirası olarak değerlendirmek isteyen müşterilerimize sunduğumuz ve kurlardaki hareketlilik karşısında kur farkı koruması sağlayan avantajlı katılma hesabı türüdür.”
Albaraka’nın, konuyla ilgili olarak bizim sorumuza da kısmen cevap olacak açıklaması ise şöyle:
“- Vade sonu geldiğinde, vade sonu ile hesap açılışındaki kur farkı üzerinden Katılma Hesabı kur getirisi hesaplanacak olup;
- Kur getirisi, kâr oranı getirisinden az olur ise standart katılma hesabı süreci işler ve hesap üzerindeki kâr oranı üzerinden müşteri sadece kâr oranı getirisi alır.
- Vade sonunda kur değişiminin, kâr oranı getirisinden yüksek olması halinde oluşacak fark müşteri hesabına yansıtılmak üzere bankamıza devlet tarafından TL olarak iletilecektir.”
Anladığımız kadarıyla meselâ: Bu tür hesaba bir yıllık vadeli 100 lira yatırdınız. Bir yıl sonra baktınız ki döviz TL karşısında % 30 arttı. Yani paranız dövizde olsaydı 130 TL olacaktı. Ama siz devlete güvenip TL’de ve katılım bankasındaki kur korumalı TL katılım hesabında tuttunuz. Albaraka bu bir yıl için normal TL katılma hesaplarına % 10 kâr payı tahakkuk ettirdiğini açıkladı. Bu durumda size bir yıllık kâr payı olarak kendi havuzundan 10 TL kâr payı ve üstüne de devletin kesesinden 20 TL kur farkı verecek ki sizi paranızın dövizdeki değerine ulaştırsın.
Açıkça görülüyor ki uygulamanın doğru yürümesi için katılım bankalarının açıklayacağı kâr payının doğruluğunun ve gerçekliğinin Hazine tarafından denetlenmesi gerekiyor.
Bu uygulamanın dinen nasıl açıklandığına gelince:
Önceki gün medyaya yansıyan bilgilere göre Ziraat Katılım’ın danışma meclisi başkanı Mehmet Odabaşı ile üyeleri profesörler Süleyman Kaya ve Necmettin Kızılkaya’nın imzasıyla yayınlanan icazet belgesinde şu cümleler yer alıyor:
“Kur Korumalı TL Katılma Hesapları karşılaşılan olağanüstü durum sebebiyle kamu yararı dikkate alınarak maslahat ilkesi çerçevesinde değerlendirildiğinden İslâmî Finans İlke ve Esasları’na uygun görülmüştür.”
Şimdi yeni sorular deli gibi:
- Olağanüstü durum ne zaman ilân edildi?
- “Kamu yararı”nı dikkate almak bir fetva heyetinin yetkisi ve vazifesi olabilir mi?
- “Maslahat ilkesi” dindarların Hazineden gelen hibelerle zenginleşmesine izin verir mi?
Aslında yıllardır sorduğumuz daha esaslı sorular da var:
- Katılım bankalarının katılma hesaplarının TMSF güvencesinde olması dinen caiz midir?
- Kamu sermayeli katılım bankalarının arkasında “Devlet”in var olduğu ve “devletin batmayacağı” algısı düşünüldüğünde katılma hesaplarında zarar riskinin (anapara garantisinin olmamasının) anlamı ne olabilir?