Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, Habertürk TV’de Fatih Altaylı’nın sorularını cevaplarken cumhurbaşkanı adaylığı meselesi ile ilgili olarak önemli bir şey söylemiş:
“Genel başkanların mutabık olduğu bir konu var. Sistem meselesi. Cumhurbaşkanlığı sistemi işlemiyor. Diyorlar ki bir yan yana gelelim ve sistem belirleyelim. Bu değişince Cumhurbaşkanının bir anlamı kalmıyor. Cumhurbaşkanlığının önemli olmadığını düşünüyorum. … Genel başkanların elini rahatlatmamız lâzım. Adaylık konusunda genel başkanlar açık açık günü geldiğinde karar vereceğiz diyorlar.”
AKMHP tarafından dayatılıp kotarılan tek adamcı sistemden memnun olmayan büyük çoğunluğu temsil eden ve öncelikle onları razı ve memnun etmeye çalışan bütün muhalefet partilerinin genel başkanlarının elini rahatlatmak, statüleri sebebiyle hem Mansur Yavaş’ın ve hem de Ekrem İmamoğlu’nun ve ekibinin asıl görevi. Başarılarının ön şartı da bu.
Zira herkes biliyor ki bizde, bilhassa bu iki şehirde, belediyecilik hiçbir zaman sadece belediyecilik değildir.
Kemal Kılıçdaroğlu da Meral Akşener de; Temel Karamollaoğlu da Gültekin Uysal da; Ali Babacan da Ahmet Davutoğlu da … asıl meselenin uygun adayla Erdoğan’ı indirmek ve sonra sistem meselesine el atmak olduğunu biliyor.
Bu sebeple cumhurbaşkanı adaylığı topuna vakitsiz girmiyorlar ve girmemeliler.
Zira siyaset açısından öncelikle önemli olan, uygun adayla cumhurbaşkanlığı yarışını kazanmak.
Sonrasında o uygun adayın yani cumhurbaşkanının da oyun kuruculuğu sayesinde sistemi yeniden “iyileştirilmiş parlamenter sistem”e ya da “güçlendirilmiş parlamenter sistem”e geri döndürmek.
Bu taahhüdü vererek ve amacını net şekilde anlatarak halkın karşısına çıkan organize bir muhalefetin başaracağı kesin.
Bu taahhüde tabi olarak aday olan ya da aday gösterilen cumhurbaşkanı adayının da, artık omuzları iyice çökmüş, yaşlanmış ve en önemlisi de tek adamlık pozisyonu çevresince açık şekilde suistimal edilmeye başlanmış bir Erdoğan karşısında, hem de açık farkla cumhurbaşkanı seçileceği açık.
(Pozisyon suistimalinin en ilginç örneklerinden biri şu: Üç gün önce evine giderken Çengelköy’de güya spontan bir şekilde bir restorana uğrayıp başörtülü bacıları ile iç içe ve babacan görüntü veren Erdoğan’ın ziyaretinin kamera arkası medyaya düştü ve gördük ki koruma ordusu ve metrelerce araba konvoyuyla gelen Erdoğan’a içi önceden boşaltılmış ve film setine dönüştürülmüş bir restoranda, dublörlerin de yardımıyla adeta bir sempati filminin başrolü oynatılmış.).
Neredeyse her gün yeni partilerin kuruluyor olması da aslında bu siyasî hareketliliğin bir parçası ve yansıması.
O halde asıl siyasî yarış seçimden sonra kısa zamanda geçilecek yeni sistemde yeniden belirlenecek başbakan adayları arasında olacak.
O gün geldiğinde, koalisyon gerekiyorsa, doğru biçimde yani seçimden sonra olmak kaydıyla o da olacak.
Bu tür koalisyonlar toplumda ve siyasette yaşanan ve iki kutupluluktan kaynaklanan gerginliği de emecek ve söndürecek. Ardından da demokratların tek başına iktidarı gelecek. Ümitliyiz.
O halde asıl mesele yeni cumhurbaşkanının liderliğinde geçilecek olan yeni sistemin temel taşlarını ve sürecin kilometre taşlarını konuşup halkı rahatlatmak ve yönlendirmek olmalı.
Muhalefetin, bilhassa sosyal medyada bu amacı gösteren ve mümkün olduğunca ortak hazırlanmış çalışmaları yayması lâzım.
“Her kafadan bir ses” yerine “çok kafadan aynı ses” çıkmalı ki millet ümitlensin ve siyaset cesaretlensin.
“Sağduyu ses vermeli” derken bunu da kastediyoruz.