Karar’ın haberine göre Gelecek Partisi İnsan Hakları Başkanı meslektaşımız Anayasa Hukukçusu ve hükümet sistemleri uzmanı Prof. Dr. Serap Yazıcı gerekçelerini de açıklayarak özetle şöyle demiş:
“Gerçek başkanlık sistemi olsaydı erken seçim ihtimali konuşulmazdı.”
Bize göre bu sistemin adının “Başkanlık Sistemi” değil de “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” olarak konulmasının bir sebebi de zaten bu tür aykırılıkları idi.
2011’de başlayan yeni, sivil ve demok- ratik bir Anayasa çalışmalarını sabote edebilmek için 2013’te yeniden başlatılan başkanlık sistemi tartışmaları sırasında 16 Mart 2013’te biz “Sarıbaşkanlık sistemi mi?” başlıklı bir yazı yazmıştık.
İlgili kısımlarını verelim ki ikazımızı o zaman dinlemeyenler uyansın ve utansın:
***
Sarıbaşkanlık sistemine gelince-Sarı sendikadan kinaye-.
Sarı sendika, görünüşte işçilerin kurduğu, ama işçilerin haklarından çok işverenin haklarını koruyan ve el altından işverenlerce desteklenip yönlendirilen sendika demek.
Sarıbaşkanlık sistemi de öyle. Denetimsiz kudret elde edebilmek için başkanlık ya da yarı başkanlık sisteminin işe yarayan taraflarını alıp iktidar borusunu kusursuz (!) öttürmeyi sürdürmek üzere icat edilmeyi bekleyen bir ucube sistem.
“İşe yarayan” derken anladınız, elbette bu sistemi kuranın ve bilhassa iç ve dış yardakçılarının işine yarayacak bir sistem bu.
Dünyada örneği var mı? Çok. Bilhassa Afrika ülkelerindeki sarıbaşkanlık sistemleri böyle işliyor.
Ama Batıdaki gelişmiş demokrasilerde emsali yok.
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki başkanlık sistemine gelince.
Elbette o da sarıbaşkanlık değil. Sebebi açık. Orada Cumhuriyetçiler ve Demokratlar var. Bu iki kutuplu siyaset anlayışı, toplumu değil, sadece siyaseti kutuplaştırıyor ve terazinin bir kefesine makul muhalefeti, diğerine de makul iktidarı koymayı sağlıyor.
Türkiye’ye gelince…
(S)istemin başka esaslı bir riski var: Denetimsizlik…
Şimdiki başbakan on iki yıl önceki siyasî propagandasında siyasetteki yaşlıları dinozora benzetiyordu. Kendisi bir parça genç idi ve üç dönemden sonra kenara çekilip yeni gençlere yol açmaya söz vermişti.
Her ne olduysa oldu, halka verdiği sözü unuttu.
Şimdi halktan kendisini kenara çekmesini istemiyor, yukarıya itmesini istiyor. Bununla da yetinmiyor, “tek yetkili” olmak istiyor.
Özal’ın, Demirel’in, üstelik kendi seçtikleri başbakanlarla yaşadıkları sıkıntıları biliyor, aynısını yaşamak istemiyor.
Kurmaya çalıştığı sistemin gerçekte bir “sistem” olmadığını o da biliyor. Ama halkın kendisine “mahkûm” olduğunu da biliyor (!) Ya da halkı kendisine mahkûm etmeyi çok iyi biliyor.
İşte bu yüzden, bir müdahalesiz-iştiraksiz koltuk sevdası uğruna, eğer izin verirseniz, ülkemize, bir sarıbaşkanlık sistemi geliyor. De hadi…