Türkiye Barolar Birliği’nce Anayasa Mahkemesi’ne üye adayı olarak gösterilen üç kişi arasından TBMM tarafından seçilen ve atanan Çorum Baro Başkanı Av. Kenan Yaşar’ın eski siyasî pozisyonu tartışma konusu olmaya devam edecek gibi.
Mazide yaşanmış olan Av. Özdemir Özok meselesi de örnek gösterilerek bu seçimin yanlış olduğu savunuluyor.
Bir avukatın siyaset yapmasından daha normal bir durum yoktur.
Siyaseti hangi partide yaptığından da bağımsız olarak bu böyledir.
Bir zamanlar aktif siyaset yapmış bir avukatın siyaseti terk ettikten makul bir süre sonra esasen siyasî bir mahkeme sayılabilecek olan Anayasa Mahkemesi’ne seçilmesinde de bir problem görülemez.
Ama iktidar partisinde aktif siyaset yapmış olan bir avukatın siyasetle ilişkisi sürmekte iken görünüşte iktidar partisinin reyleriyle Anayasa Mahkemesi’ne üye seçilmesi, üzerinde durulması gereken bir durumdur.
Görünüşte son derece demokratik bir seçim sürecinin sonucunda ortaya çıkan bu üyelik durumunun arka planında bizce şu önemli soru var:
AKMHP iktidarının “daha uygun” adayı yok mudur ki böyle tartışmalı kararlara imza atılıyor?
Bizce bu meselelerdeki tercihler yokluktan değil. Devlet işlerinin “kapanın elinde” kalmasından.
Nitekim Yargıtay’ın kendi üyeleri arasından Anayasa Mahkemesi’ne seçilen son üye İrfan Fidan’ın seçim usûlü ve hüllesi üzerinde de çok büyük tartışmalar yaşandı. Yargıtay’da bir gün bile çalışmadan her nasılsa Yargıtay üyelerince tanınıp(!) seçilmesi sebebiyle sırf seçilebilmesi için Yargıtay üyesi yapıldığı ve manipülasyonla seçtirildiği iddiası ciddî olarak gündeme getirildi.
Benzer durum yakın zamanda bazı bürok- ratlar ve bazı rektörler için de yaşandı. O kadar ki üniversite camiasının dilindeki adıyla “kendilerinin hatırı için kanun değişen rektörler dönemi”ndeyiz.
Bütün bunlar bizce “adam yokluğu” ile ilgili değil. Aksine, bu işleri elinde tutanlarca inadına “adam yokluğu” imajı vermek için tezgâhlanmış işler gibi görünüyor.
Ama “bunda amaç nedir” derseniz işte buna şimdilik cevabımız yok. Belki siz okuyucularımızın vardır. Yazarsanız paylaşırız.
Not: Pazar günkü yazımızda, üstelik camideki bir konuşmasında Sezen Aksu’nun “dilinin koparılması” gerektiğini ifade eden cumhurbaşkanının görünüşte dinî duygularla yaptığı bu çıkışın dine faydadan çok zarar vereceğinden endişe ettiğimizi yazıp eleştirmiştik.
İlginç tepkiler aldık.
Ama bir gün sonra olayın başka bir boyutunu daha öğrendik. Dedikodulara göre Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Erdoğan’ı izleyen medya mensuplarından bu konuşmanın haber yapılmaması için ricacı olmuş ve galiba başarmış. Zira haber değeri oldukça yüksek olan bu haber formel basın eliyle yayılmış değil. Aksine görüntüler cep telefonuyla çekilmiş.
Demek o konuda asıl yazmamız ve eleştirmemiz gereken mesele basın hürriyetinin yerlerde süründürülmesi olmalıymış.