Eski AKP’li bakan Faruk Çelik’in mealen “cumhurbaşkanlığı seçiminde ilk turda adaylardan sadece biri yüzde kırkı bulursa o aday seçilmiş olsun” teklifi hayli tartışma meydana getirdi.
Biz yine biraz farklı bir noktadan bakacağız.
Seçim sistemleri meselesi demokrasinin en sübjektif konularından biridir. Neyin daha doğru ya da isabetli olduğu hususunda herkes kendince deliller getirebilir.
Ülkeler ve milletler bilhassa deneme yanılmayla kendileri için daha isabetli sistemi bulma hususundaki arayışlarını sürdürüyorlar.
Siyasî cereyanların toplum içindeki karşılığı da bu tercihlerde rol oynuyor. Meselâ iki partiye indirgenmiş ABD siyasetinde, çift dereceli seçim sisteminden kaynaklanan problemler yanında, demokrat-cumhuriyetçi adıyla iki kutba ayrılmış seçmen yapısı da tartışılıyor ve doğrusu acı veriyor. Ama kutuplaşma –belki de şimdilik- bizdeki kadar değil.
Üstelik bizde iki değil dört beş kutup varken her nasıl oluyorsa kutuplaşmayı başarıyoruz.
Bu sebeple, “yüzde elli”li seçim sisteminin, bağrında dört beş ana siyasî damarı barındıran bizim toplumumuz için çok da isabetli olmadığı açıktır.
Nitekim bizim gibi ülkelerde koalisyon kaçınılmazdır ve CHS’nin kısa tecrübesi de bunu göstermiştir.
Cumhurbaşkanının, ikinci tur yarışında toplum daha fazla kutuplaşmadan ve ilk turda seçilmesi için barajı yüzde elliden yüze kırka indirmek makul görünebilir. Nitekim parlamenter sistemdeki başbakan da yüzde elliyle seçilmesi gerekmeyen bir kişidir. Bazen yüzde otuzla bile seçilebilir.
Dolayısıyla, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi (CHS) denilen ucube yapıda yüzde kırkla idare etmek de makul görünebilir.
Ancak kanaatimizce seçim bir tasfiye ve tasaffi operasyonudur. Dolayısıyla “mümkün oldukça tek seçimle yetinmek ve dolayısıyla adaylardan biri yüzde kırka ulaşırsa onu seçilmiş saymak” yerine “adaylardan hiçbiri yüzde elliyi geçemezse kısa süre sonra seçimleri yenilemek” ve bu aşamada adayların ve destekçilerinin birbiri ile pazarlık yapmasını sağlamak daha âdil ve mantıklı görünüyor.
Öte yandan CHS devam ettiği sürece “güçlü bir yürütme” ihtiyacını, mecburen, en az yüzde ellinin desteğini arkasına almış bir cumhurbaşkanı karşılayabilir.
Cumhurbaşkanının despotluğunun kırılması meselesine gelince, sistem buna müsait halde bırakılırsa yüzde otuzla cumhurbaşkanı seçilen kişi dahi despotluk yapabilir, Tiranlık kurabilir.
Önemli olan bu baskıcı rejimi halkın ne kadar ve ne şartlar altında tolere ettiğidir.
Bu da ancak demokratik bilinçle olur.