03 Mart 2014, Pazartesi
İktidar, güç ve otorite öyle bir şey ki ona sahip olan bırakmak ve kimseyle paylaşmak istemez. Onu kaybetmemek için her şeyi göze alabilir. O uğurda yalan, iftira, haksızlık, saygısızlık gibi her türlü çirkinlik bile mübah görülür. Çünkü iktidar, sahiplerini öyle sarhoş eder, öyle kör eder, öyle sağır eder ki artık rasyonel, makul, sağlıklı ve normal düşünemezler. Sahip oldukları güç ve iktidarın bitmeyeceğini, hep devam edeceğini zannederler. Gözleri görmez, algı güçleri yok olur, akıl ve mantık rafa kalkar. İktidar sarhoşlarının durumu tam bir doymazlık ve gözü dönmüşlük…
Geçen hafta gündemi kilitleyen telefon dinlemeleri ve izlemeler ile ilgili tartışmalar, korumalar ve yasaklamalar, çirkinlikler ve çarpıklıklar, siyasal edepsizlikler ve düzeysizlikleri, ‘özlü sözler’ eşliğinde yorumlamak istiyorum.
İktidar sarhoşluğu, tutkunluğu ve gözü dönmüşlüğü insana aptalca şeyler yaptırır: ‘Politikada aptallık bir handikap değildir’ (Napoleon Bonaparte). Bu aptallıklara iktidar ortaklarının beraberken bile birbirlerine tuzak kurmalarını, bazı işleri kayıt dışı, gayriresmî ve informel ilişkilerle yürütmelerini ve bunların asla ortaya çıkmayacağını zannetmeleri örnek olarak verebiliriz.
Ama sarhoş, ama ayık, ama aptalca ya da değil, politikada her şey bilerek yapılır: ‘Politikada hiçbir şey kazayla olmaz. Olmuşsa, öyle planlanmıştır’ (Franklin D. Roosevelt). Ancak kimin veya kimlerin planladığı ve yaptığı değişebilir.
Politikacı yalan söylememeli, ama maalesef en çok gördüğümüz ve duyduğumuz şey ‘yalan’: ‘Her siyasî parti, kendi yalanını yutarken ölür’ (John Arbuthnot). Yalan ile bir yere varılmadığı gibi, yarı yolda kalınır.
Demokrasilerde seçimler vazgeçilmezdir, ama seçim çalışmaları nedense hoş değildir: ‘Devrim korkutucudur, ama seçim kampanyaları da iğrençtir’ (Nicolas Gomez Davila). Bugünleri ne kadar da doğru anlatıyor bu ifade…
Siyasî taraf tutanlar da en az siyasetçiler kadar ‘bakar-görmez’ ve ‘görür-anlamaz’ olurlar: ‘İnsanları kandırmak, kandırıldığına inandırmaktan daha kolaydır’ (Oscar Wilde). Gerçekten kandırıldığımıza inanmıyoruz bazen. Bir kez kandırılmadığımıza şartlanmışsak, kandıranlar bizzat ‘kandırıyoruz’ deseler bile ‘yok canım şaka yapıyorsun’ falan deriz.
Siyasette edep, ahlâk, terbiye ve seviye olmalıdır: ‘Edebini kaybeden kimse kötülükten zevk alır. Edep sahibi sadece iyiliklerden zevk alır. Edep devlet başkanları ve benzeri kişilerin tabiatına yerleşince bunun neticesi olarak iyilikler çoğalır, bunlar iyi olarak görülüp beğenilir’ (Eflatun). Edep ve ahlâkın olmadığı yerde her şey ters gider.
Siyasette edepsizlik, kirlilik ve seviyesizlik dahil bir çok sorunun çözümü açıklık ve şeffaflıktadır: ‘Açıklık politikayı temizleyecek unsurlardan birisidir. Hiçbir şey açıklık kadar politikadaki kötü uygulamaları kontrol edemez’ (Woodrow Wilson). Gerçekten kapalı bir yönetimin kontrolü kolay değildir.
Kendi kendini yönetebilmek önemlidir: ‘Kendisini idare etmesini bilmeyenler kendi vatandaşlarını yönetmek iddiasında bulunamazlar. Kendini yönetirsen dünyayı yönetebilirsin’ (Eflatun). İnsanın ‘kendisini yönetebilmesi’ gerçekten çok zordur. Çünkü kendini yönetmek, nefsini yönetmek demektir. Gem vurulamaz nefis!
Aslında yönetenlerin kötü yönetimlerinden şikâyet etmemiz anlamsız: ‘Her ülkenin lâyık olduğu hükümeti olur (Aristo). Yani lâyığımızı buluyoruz!
Sonuç olarak, iktidardakilerin düzelmesi, yani sarhoşluktan, körlükten ve sağırlıktan kurtulabilmeleri için önce kendimizin düzelmesi gerekir. Zira biz nasıl olursak öyle de yönetiliriz: ‘Nasılsanız öyle idare edilirsiniz’ (Hadis). Biz değişirsek aramızdan çıkacak iktidar sahibi politikacılar da değişecek ve düzelecektir. Ama değişmemiz demek yerimizi, partimizi vs.yi değiştirmek değil, kafamızın içini değiştirmek demektir.
Okunma Sayısı: 2344
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.