"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

AB’nin akıbeti ve Türkiye’nin istikâmeti

Ahmet Said Aydil
03 Eylül 2025, Çarşamba
AB–Türkiye ilişkilerini günübirlik tartışmaların ötesine taşıyarak, müterâkim bir bakışla incelemeliyiz.

Bizim Avrupa Birliği’ne ideolojik bir bağlılığımız olamaz. Bediüzzaman’ın kavramsallaştırdığı “Birinci Avrupa” bir kurum veya siyasî blok değil, bir ilkenin, bir mefkûrenin yansımasıdır. “Birinci Avrupa”nın varlığı, aynı şekilde “Birinci Asya”, “Birinci Amerika” veya “Birinci Türkiye”nin de imkânına işaret eden metodolojik bir yaklaşımdır. Avrupa Birliği de bu bakımdan, hem “Birinci Avrupa”yı, yani hak ve adalet gibi değerleri barındıran yönüyle; hem de “İkinci Avrupa”yı, yani menfaat, çıkar ve güç merkezli yüzüyle birlikte okunmalıdır. Dolayısıyla AB’ye dair yaklaşımımız, geçmişte takılıp kalmış bir nostaljiden ibaret olamayacağı gibi, geleceğe dönük romantik temennilerin de etkisi altında şekillenemez.

Bu sürecin yıllardır manşet olan sorusu şudur:

“Türkiye AB’ye alınır mı?”

Hayır.

Türkiye, AB’ye kolaylıkla alınabilecek kadar küçük çapta bir ülke değildir.

“Peki, Türkiye AB’ye girebilir mi?”

Evet.

Türkiye, AB’ye “girebilecek”, buna gücü yetebilecek nadir ülkelerden biridir.

İki cevap arasında var gibi görünen zıtlığı açıklayalım:

Macaristan, Romanya, Yunanistan ve Bulgaristan gibi AB üyeleri, aslında üyelik kriterlerini karşılamıyorlardı. Ekonomik, siyasî ve hukukî olarak AB standartlarının altındaydılar. Alınmalarının sebepleri benzerdi:

Küçük (Hıristiyan) nüfuslar, zayıf ordular ve AB’nin güç dengelerini sarsmayacak konumlar.

Türkiye hiçbir zaman bu kategoriye uymadı. Bilhassa 2005–2012 arasında kriterler açısından bu ülkelerden ileride olsa da, girer girmez, en kalabalık nüfus, en büyük ordu, Avrupa Parlamentosunda en fazla sandalyeye, Birlik içinde en genç nüfusa sahip üye olacak ve dengeleri değiştirecekti.

Üstelik Avrupalı liderler defalarca, nüfusu ve kimliğiyle Türkiye gibi büyük bir Müslüman ülkeyi AB içinde lokomotif bir aktör görmek istemediklerini açıkça ortaya koymuşlardı. 

Bugüne kadar AB perspektifi, Türkiye’ye demokratikleşme sürecinde belirli bir normatif rehberlik sağlamış, kurumlarını geliştirmesine katkıda bulunmuşsa da bugün AB eski gücünden uzak, iç bütünlüğü hatta demokrasisi zayıflayan bir blok görünümünde. Silâhlanma seferberliğine giren Avrupa, temel haklar merkezli bir paradigmadan güvenlik eksenine kayıyor. Eşyanın (silâhın) tabiatı, siyaseti ve toplumu da kendi mantığına çekmektir. Bir kere güvenlik odaklı bir düzen kuruldu mu, hak ve hürriyetler ikinci plana düşer. Normal olan budur.

Ayrıca Gazze soykırımına kendi bünyesinde bulunan Müslüman göçmenlerden (ve vicdanlı Avrupalılardan) gelen tepkilerden son derece rahatsız olan Avrupa siyasî elitleri sınırlarını katılaştırdığı gibi içeride de polis şiddeti ve ifade hürriyetini baskılayıcı uygulamalarını arttırdı.

Uluslararası dengeler AB’nin yönünü değiştiriyor; üstelik bu dönüşüm Gazze konusunda daha duyarlı davranan bazı Avrupa ülkelerinin varlığına rağmen, Birliğin genel seyrine damgasını vuruyor.

İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya’nın ve AB’nin ekonomik “mu’cizesi,” askerî güvenlik yükünü ABD’ye devretmesi şartıyla ve bunun sayesinde mümkün olmuştu. Ama o dönemin sonuna gelindi. Bugün ABD, Avrupa’yı korumak için daha ağır ekonomik şartlar koşuyor; Trump ekolü ise AB’ye rekabet edemeyen bir cüzdan olarak tahammül edebiliyor.

AB’nin yeni dönemde dinamik nüfuslu ve askerî sanayiye sahip bir komşuya (Türkiye’ye) çok ihtiyacı var.

Bu şartlarda Türkiye’nin AB’ye “aday” bir aktör gibi yönelmesi imkânsız.

İki tarafın da bu ilişkiyi yeniden gözden geçirmesi şart.

Okunma Sayısı: 298
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı