Hiç şüphesiz, âlemlere rahmet olan Resul-i Ekrem Efendimiz (asm), Ehl-i kitaba da rahmettir. Dolayısıyla Kur’ân’ın, Hıristiyan, Yahûdî ve Sabiîlere bakan âyetleri, yaşayarak ve uygulayarak açıklamış, bize de nasıl davranmamız gerektiğini fiilen göstermiştir.
Evvelâ, zihinlerde uyanan, “Hıristiyanlık ve Mûsevîlikten uzaklaşanlar, acaba ehl-i kitap kategorisinde mi mütalâ edilmelidir. Ehl-ikitap kimlerdir ve bu kelime ile ne kast edilmektedir?” suallerine cevap arayalım:
Ehl-ikitap, Tevrat, Zebur ve İncil’e ve Hz. Mûsa (as), Hz. Dâvûd (as) ve Hz. Îsâ’ya (as) inananlara denir. Kitapları tahrif edilmiş, kendileri ondan uzaklaşmış oldukları halde, yine Ehl-i kitaptırlar. Çünkü, kitapları tahrif edilip, dinleri bozulduğu için Kur’ân ve Peygamberimiz (asm) gönderilmiş ve onları böyle isimlendirmiştir:
De ki: Ey Kitap ehli! Dininizde haksız yere haddi aşmayın. Daha önceden sapan, birçoklarını saptıran ve yolun doğrusundan uzaklaşan bir topluma uymayın.1
Muhammed Hamidullah, “Vahye dayanan bir kitaba sahip olduğunu söyleyen herkes, ehl-i kitap kabul edilebilir”2 yorumu yapar.
Kur’ân, ehl-i kitaba nasıl yaklaşmamız gerektiğini bildirerek, kitap ve peygamberlerini şahid göstererek, onları imâna, dâvet eder. Resulüllah da buna uymuş. Müslümanlar da ona ittiba etmekle mükellef. Kimseye inancını değiştirmesi için veya başka bir inanç telkin ederken, asla en küçük bir baskı ve şiddete baş vurulamaz:
“De ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah’tan başkasına tapmayalım; Ona hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah’ı bırakıp da kimimiz kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman, “Şahit olun ki biz Müslümanlarız!” deyiniz.3
Dipnotlar:
1- Mâide Suresi, 77.;
2- Hamidullah, Le Saint Coran, p. 21.;
3.-Âl-i İmrân Suresi, 64.