Referandumdaki “Evet”in keyfilik, hukuksuzluk, adaletsizlik, şeffafsızlık, hak arayamama, hesap soramama anlamına geldiğini biliyor musunuz?
Önce Asr-ı Saadet’te Hz. Ömer’e (ra) yapılan bir itiraz üzerine takındığı tavra bakalım:
Hz. Ömer (ra), kadına verilen mehrin azamî/maksimum sınırını tâyin etmek ister. Hutbede, “Kadınlara mehir verirken ifrata/aşırıya gitmeyin” der.
Onu dinlemekte olan bir kadın itiraz eder: “Ey Ömer! Senin buna hakkın yok. Zira âyet-i kerimede Cenâb-ı Hak, ‘Birisine yüklerle (mehir) vermiş olsanız bile, onun içinden bir şey almayın’ (Nisa Sûresi, 20) buyurmuştur.”
Hz. Ömer (ra) ne yaptı dersiniz? “Ben bir devlet reisi olarak hutbe verirken sen sus ve yerine otur be kadın!” mı dedi acaba?
Yoksa şöyle mi dedi: “Ömer yanlış yaptı, kadın doğru söyledi.” Evet, kadını haklı bulur ve kararından vazgeçer.
Keza, manasız isim ve resim değil; hakikî Reis-i cumhur olan Hz. Ömer’den (ra) camide, hutbe okurken, sıradan bir vatandaş tarafından, “sırtındaki iki karış fazlalık kumaşın hesabını vermeden seni dinlemiyorum ey Ömer!” diye hesap sorulmuş, sorgulanmıştı.
İşin çarpıcı tarafı, devlet reisi olarak Hz. Ömer’e de (ra), bir vatandaşa da ganimet malından ikişer karış kumaş düşmüştü!
Şimdi getirilen ucube “cumhurbaşkanlığı” sistemiyle bir vatandaşın ve cumhurbaşkanının sorgulanma ve sorgulama şekline bakalım:
Bir vatandaş bir ihbar ile, bir dilekçe ile, bir iftira ile sorgusuz, sualsiz, savunma hakkı tanınmaksızın hapse atılıyor.
Referandumla getirilmek istenen sisteminde cumhurbaşkanı nasıl sorgulanacak, nasıl kontrol edilecek? Şöyle:
“301 milletvekili imzayla soruşturma önergesi verirse; 360 imzayla bu önerge kabul edilirse; 400 imzayla yüce divana sevk edilebiliyor.”
Bu imkânsız gibi bir şey. Hadi, bir imkân bulundu diyelim, kim sorgulayacak:
“Yüce divan, Cumhurbaşkanının seçtiği kişilerden oluşacak Anayasa Mahkemesi’ne seçtiği kişilerin önünde hesap verecek!”
Bunun imkânı var mı sizce?
“Ey Cumhurbaşkanı senin buna hakkın yok!” diyebilecek miyiz?