Âhir zamanın alâmetlerinden biri de; yer sarsıntılarının artması ve depremlerin çoğalmasıdır.
Depremlerin çoğalmasının sebebi ise: Takva üzere yaratılan dünya mescidinde günahların, zulümlerin, zinaların, kibir ve kebâirin artmasıdır. Fitne, fesad, faiz, haksızlık, deccalların ve fuhuşun her türlüsünün çoğalması gayretullâha dokunduğu için Allah’ın emri ile yer titriyor ve bizleri ikaz ediyor.
“Ne zaman ki yer müthiş bir sarsıntı ile sarsılır. Rabbin ona konuşmasını vahyeder.”1
Çünkü; tağutların ve deccalların övüldüğü, zulüm ve müstehcenliğin ziyadeleştiği bir zamanda arş titrer ve Allahu Teâlâ gazaplanır.
Böyle bir zamanda, tebliğ yapılmaz, zulümlerin, müstehcenliğin, ahlâksızlığın, kibir, kebair ve fitnelerin önüne geçilmeye çalışılmaz ise çeşitli belâ ve afetler gelir. Geçmiş kavimlerde de, şımaran, şükretmeyen, şirke ve azgınlığa düşen kavimlere çeşitli belâlar gelmiştir.
“Biz, refahından şımarıp azan nice memleketleri helâk ettik. İşte yerleri! Kendilerinden sonra oralarda pek az oturabildiler. Oralara biz vâris olduk. Zaten biz ancak halkı zalim olan memleketleri helâk etmişizdir.”2
Çare: Maddî tedbirlerle beraber, tebliğ, tebşir, tevbe, istiğfâr, namaz, niyaz, güzel ahlâk, dersler, okumalar, dinlemeler ve İlâhî ikazlardan ibret almaktır.
Çünkü Cenab-ı Allah, “Öyle bir belâ ve musîbetten sakının ki, geldiği zaman, sadece zalimlere mahsus kalmaz, masumları da yakar.” buyurmuştur.3
“Bu dünya bir meydan-ı tecrübe ve imtihandır dâr-ı teklif ve mücahededir. İmtihan ve teklif, iktiza ederler ki, hakikatler perdeli kalıp, ta müsabaka ve mücâhede ile, Ebu Bekirler âlâ-yı illiyyîne çıksınlar ve Ebu Cehiller esfel-i safilîne girsinler. Eğer masumlar böyle musibetlerde sağlam kalsaydılar, Ebu Cehiller, aynen Ebu Bekirler gibi teslim olup, mücahede ile manevî terakkî kapısı kapanacaktı ve sırr-ı teklif bozulacaktı.”4
Allâh’ın izni, gücü ve bilgisi olmadan bir yaprak bile yere düşemez. Dünya dönmez, gece gündüz ve mevsimler oluşmaz. Fay hattı kırılmaz ve depremler olmaz.
Her hâdise ve olay, Allah’ın “Kün” yani “Ol” emri ile gerçekleşir. Aslâ tesadüfen olmaz.
Deprem hâdisesini tabiatın eserine ve tesadüfe bağlamak, dalâlettir. Fiil varsa, mutlaka faili ve öznesi de vardır. Ülkelerin ve kıtaların titremesi ve hareketi de, Allah’ın sonsuz gücünü, kudretini ve iradesini gösterir. Cenab-ı Allah’ın emrini, hikmetini ve adaletini gösterir.
“Meselâ, bir adam, bir tüfek ile birisini vurdu. Vuran adama hiç bakılmasa, yalnız fişekteki barutun ateş alması noktasına hasr-ı nazar edip, bîçare maktûlün büs bütün hukûkunu zayi etmek, ne derece belâhet ve divaneliktir. Aynen öyle de, Kadîr-i Zülcelâl’in musahhar bir memuru, belki bir gemisi, bir tayyaresi olan küre-i arzın içinde bulunan ve hikmet ve irade ile iddihar edilen bir bombayı, ehl-i gaflet ve tuğyanı uyandırmak için, ‘Ateşlendir!’ diye olan emr-i Rabbanîyi unutmak ve tabiata sapmak, hamakatin en eşneidir. [Ahmaklığın en çirkini ve en kötüsüdür.]”5
Zelzelenin verdiği; İlâhî mesajı, İlâhî îkâzı, İlâhî irşâdı ve İlâhî dersi unutmamak gerekir. Bu İlâhî mesaj ve semavî sadâda; tevbeye, istiğfâra, namaza, niyaza, tesettüre, takvaya, deccal, tağut ve Süfyan sevgisini terk etmeye, güzel ahlâka, sevgiye, saygıya, terbiyeli olmaya, utanmaya, hayalı ve edepli olmaya çağrı vardır.
Böyle musibetlerde masumlar için rahmet ve sevap cihetleri de vardır. Ölenler şehid olur ve kaybolan para, eşya ve yıkılan evler sadaka hükmüne geçer. Hayatta olan, üzüntü ve sıkıntı çekenlerin bu kederleri ise keffâretü’z-zünub olur. Yani, günahlarının silinmesine, manevî mertebelerinin ve derecelerinin artmasına ve çok büyük sevap kazanmalarına vesile olur.
İman, İslâm, ihlâs, istikâmet, ilim, ibret, ders, okuma, dinleme, yazma, sabır, sebat, şükür, takva, tevekkül, ümit, şevk, Kur’ân ve sünnet üzere kalınız.
Dipnotlar:
1- Zilzal Sûresi: 1.
3- Enfal Suresi: 25.
4- Sözler, s.159.
5- Sözler, s.160.