Bir kardeşimiz, “Milliyetimizin rûhu İslâmiyettir; hakiki ve nisbî ve izâfîden mürekkeptir. Başka millete benzemiyor...’ (Münazarat, s. 24.) ifadelerinin açılımını yapabilir misiniz?” diye sordu.
“Hakiki ve nisbî ve izâfî” kelimeleriyle toplum ve millet fertlerini biribirine bağlayan bağlardır. Hakiki demek, gerçekte var ve belli olan bağ; Müslümanlık gibi. Nisbi, başkalarına nispetle, göreceli olarak kendini ifade etmektir; Arabi, Türki, Kürdi gibi. İzafi ise bulunduğu şeye (eşya ve mekâna) göre kıymeti kıyaslanan, tartılan demektir; Gazali (Gazalili), Rumi (Anadolulu) Hemedani (Hemedanlı) Basri (Basralı).
Hakiki olan “Milliyetimizin rûhu İslâmiyet” sadece nisbi, göreceli veya izafi değil; nisbi ve izafi bağlardan da teşekkül eden bir cevherdir. Bir ırkı, bir milleti değil, tüm Müslümanları içine alır. Milliyet mefhumu hakiki olmayıp nisbi ve izafi bir mahiyet taşır. Çünkü milliyetçilik hissi, hakiki bir mefhum değildir. Mesela, 1965’lerde, Trabzonun Çaykara kazasının Yeşilalan köyünden Van’ın Özalp kazasına iskan edilenlerin, 4. Kuşağı, dili ve ten rengiyle adeta Kürdleşmiştir. O bölgelerden de İstanbul’a yerleşenlerin 4., 5. Kuşakları tamamen Türkleşmiş gibidir. Keza Arap kökenliler de… Bunlar, “Ben Arabım veya Kürdüm” demez, “Türküm” der.
Milliyet kavramı yalnızca izafi ve nisbi bir bağ olduğu için, hakiki bir bağ söz konusu olmaz. Ki, Bediüzzaman’a göre, hakiki milliyetleri bilmek imkansız: “Şu dünya yüzü, hususan şu memleketimiz, eski zamandan beri çok muhaceretlere (göçlere) ve tebeddülâta (değişimlere) maruz olmakla beraber, merkez-i hükûmet-i İslâmiye bu vatanda teşkil olduktan sonra, akvâm-ı saireden (diğer milletlerden) pervane gibi çokları içine atılıp tavattun etmişler (vatan edinmişler). İşte bu halde Levh-i Mahfuz açılsa, ancak hakikî unsurlar birbirinden tefrik edilebilir. Öyle ise, hakikî unsuriyet fikrine hareketi ve hamiyeti bina etmek, mânâsız ve hem pek zararlıdır.” (Mektubat, s. 314.)
“Hakiki milliyetimiz İslamiyettir” meselesine şöyle de bakabiliriz: İman etmeyip gemiye binmeyen oğlu Kenan boğulurken, “Nuh Rabbine niyaz edip dedi ki: Rabbim, oğlum da şüphe yok ki ehlimdendi, ailemdendi…” (Hud Suresi, 45.) “Ey Nûh! O kesinlikle senin ailenden değildir. Çünkü, hayatı yanlış bir inanç ve amel üzere kuruluydu.” (Ags, 46.) Demek ki, hakikiki milliyet, imandır, İslamiyettir. Yoksa hepimiz Hz. Adem’in (as) çocuklarıyız!