Niyet ölü hareketlerimize hayat verip canlandırır.
Davranışlarımızı şekillendirdiğine göre ibadetlerimizle niyetlerimiz arasında da ulvî, feyizli, güçlü bağlar kurmalıyız.
İbadetlerin, hayırların, yani, insanlığın faydasına olacak güzel işlerin hayatı niyet iledir. Yok olması da ucb, riya ve gösteriş iledir. Yani, yapılan o hayra ve iyiliğe güvenmek, “Tamam bu hayır beni kurtarır, benden iyi birisi nerede var?” gibi bir fasit niyete saplanmaktır.
Verilen zekâtın hayırlı olabilmesi, hedefini bulabilmesi ve sevap olabilmesi için niyetimizde Allah rızası olmalı ki, o hayır ve hasenat hayat bulsun. Yani, hayır olsun, iyilik olsun ve öbür âlemde de sana verilmek üzere sonsuz hayat boyutunda istif edilsin.
Eğer, “Dur hele, şu insanlara hayır nasıl olurmuş bir göstereyim!” niyetiyle bir şey vermek, o hayrı ve hasenatı yok eder. “Üüüf, ben bayağı iyilik yapıyor, sadâka veriyorum, başkaları vermiyor, cimri davranıyor!” diye düşünmek ve o ameline güvenmek ucbdur. Bu da, ayrıca yapılan güzel amelin ve hayrın hayır olmaktan çıkmasına sebeptir.
Yaptığımız işlerin ve hayırlı şeylerin hayatı niyet iledir. Yani, bir şeyi herhangi bir menfaat beklemeksizin Allah rızası için yapmak, o işe hayat verir. Olumsuz niyet, o fıtrî, tabiî hâli öldürür. Birisi size bir ikramda bulunursa, sizin ikrama karşı teşekkür etmeniz, fıtrî ve vicdanî bir görevdir. Amma, “Yok canım, aslında ikram edilen onun malı değil, ona da başkası verdi. Hem bu benim hakkım, benim hakkımı almam, neden teşekküre sebep olsun?” diye düşünmek, bu fıtrî ve vicdanî hali bozar; teşekkürsüzlüğe, nezaketsizliğe sebebiyet verdiği gibi, onun yaydığı bu bozuk niyetin dalgaları, muhatabını da olumsuz etkiler.
Diğer taraftan “bakış ile niyet” eşyanın/nesnelerin ve soyut olayların mahiyetini değiştirir; günahı sevaba, sevabı günaha çevirir. 1 Meselâ, bir yolcu çeşme başında mola verir. Ürken atı kaçar. “Eğer buraya bir kazık çaksalardı, atımı bağlardım!” der ve kazık çakar. Niyeti halis ve art niyetsiz olduğundan bir sevap alır. Bir başkası gelir, başını kazığa çarpar ve yaralanır.
“Bu kazığı buraya kim çakmış, zarar veriyor!” diyerek onu söker; o da sevap alır. Çünkü niyetler halistir.
Halis niyetlerimiz hareket ve fiillerimizi ibadete çevirmektedir. “Niyetin” temel özelliklerinin ve verilmesinin ana gayelerinden biri budur. Mubah denen normal dünyevî işlerimiz ve faaliyetlerimiz, güzel bir niyet ile ibadet hükmünü alır. Bu surette bütün ömür sermayesini ahirete mal edebiliriz. Fani ömrümüzü bir cihette sonsuzlaştırırız. 2
Koca kâinatın ibadetini dahi niyetimizle kendimize mal ederiz: Sevap ve fazilet nur âlemindendir. O âlemden bir âlem, bir zerreye (atoma) sığışabilir. Nasıl ki bir zerrecik bir şişede, uzay yıldızlarıyla beraber görünebilir; öyle de, halis niyetle şeffaflık kazanan bir zikirde veya bir âyette, semâvat/uzay gibi nuranî sevap ve fazilet yerleşebilir. 3
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman, Mesnevî-i Nuriye, s. 16. 2- Sözler, s. 27. 3- A.g.e., s. 314.