Kimi ciddî ilim adamları, “Aynı mezhepten olanların birbirleriyle çatışmalarını anlayamıyoruz!” diye serzenişte bulunuyor. Aslında bu çatışma mezhep psikolojisiyle ilgili değil, insan psikolojisiyle ilgilidir.
Zira, bırakınız farklı din, aynı din, aynı mezhep, farklı mezheptekilerin, dilleri, dinleri, mezhepleri, akraba ve aileleri de bir olan insanlar, hatta özbeöz kardeşler biribirleriyle çatışıyor kimi zaman!
Demek çatışma mezhep veya din ile ilgili değil, insan psikolojisiyle ilgilidir.
Çatışmanın psikolojik boyutlarından birisi şudur: “İnsandaki kuvve-i şeheviye, kuvve-i gadabiye, kuvve-i akliye (her türlü zevk ve lezzet gücü, savunma mekanizması ve akıl gücü) Sani tarafından tahdit edilmediğinden ve insanın cüz-ü ihtiyarisiyle terakkisini temin etmek için bu kuvvetler başıboş bırakıldığından, muamelatta zulüm ve tecavüzler vukua gelir.” (Bediüzzaman Said Nursî, İşaratü’l-İ’caz, Risale-i Nur Enstitüsü/internet, s. 141)
Çatışmanın psiko-sosyolojik boyutlarından birisi de adaletin zedelenmesidir: “Bu tecavüzleri önlemek için, cemaat-i insaniye, çalışmalarının semerelerini mübadele etmekte adalete muhtaçtır.
“Lâkin her ferdin aklı, adaleti idrakten âciz olduğundan, küllî bir akla ihtiyaç vardır ki, fertler, o küllî akıldan istifade etsinler. Öyle küllî bir akıl da ancak kanun şeklinde olur. Öyle bir kanun, ancak şeriattır.” (Age)
Demek ki, Şeriatın, yani, Kur’ân’ın ve Sünnet-i Seniyye’nin eğitim ve terbiyesine ihtiyaç vardır. Ayrıca, Şeriat kanun demek olduğuna göre, onun caydırıcı ceza ve mükâfat, yani adalet sisteminin ihyası lâzımdır.
Çatışmaların temelinde adaletsizlik yatar.
Adalet sağlanamazsa toplum çöker! Bunları önlemek için adalete ihtiyaç var.
Adaletin tesisi de ancak Hak ve Âdil-i Mutlak olan yüce Rabbimizin gönderdiği peygamberlere ittiba ile mümkün olabilir. Çünkü, o, meselelere tarafsız, hatta beşer üstü bakar!