İnsanın cebinde ne kadar sermayesi varsa o kadar alış veriş yapar.
Beyninde, hafızasında ne kadar kelime, mefhum/kavram, ne kadar faydalı bilgi varsa, beyin ona göre çalışır. O malzemelerle ve aldığı ham maddeleri işler. Ona göre de fikir alış verişinde bulunur.
Kâinat mücessem ve muhteşem bir tefekkürhanedir. Atomaltı parçalarından, hücreden, unsurlardan, dünyadan, güneş sistemi ve galaksilere kadar.
Risale-i Nur bütün lâtifelerimizi Esma-i Hüsna ile de uyaran, inkişaf ettiren ve yüksek tefekkürü sağlayan bir tefekkür sarayı, müzesi gibidir.
Diğer taraftan, unutkanlık hastalığı, hafızamızı zayıflatır, bilgilerimizi eksiltir. Bunun da birinci sebebi, “harama nazar”, yani, gayri meşrû şeylere bakmaktır.
Zira, bu bakış, aşırı ve yersiz uyarılmalara yol açar; bedenin rahatlayamaması durumunda fizyolojik dengeler bozulur. Bu durumun uzun sürmesi psikolojik dengeleri de altüst eder. Bunun ilk belirtisi hafıza kaybıyla başlar, daha sonra hastalıklı kişiliğin oluşmasına yol açar.
Bilhassa TV, internet, cep telefonu vs. düğmelerine hâkim olmalıyız. Yoksa o bizi, çoluk çocuğumuzdan, değerlerimizden ve ibadetlerimizden koparıp uzaklaştıracaktır.
Metaryalist, Kemalist eğitim sistemi, genç beyinleri iğdiş etmeye devam ediyor. Bu da zihinleri kilitliyor! Ey ehl-i vicdan, ey ehl-i hamiyet, ey ehl-i ilim ve fikir, ey anne-babalar! Karşımızda müthiş bir yangın var, içine okumalarımız, kitaplarımız düşmüş yanıyor, imanımız düşmüş yanıyor, evlâdımız düşmüş yanıyor, kardeşimiz düşmüş, insanlık düşmüş yanıyor!
Şu halde bir elimizde kitap, diğerinde kalem,
Evlerimizi, işyerlerimizi, gezdiğimiz kırları ve mekânları bir irfan mektebine dönüştürmeliyiz.
Bir medrese, tekye, bir zaviyeye çevirmeliyiz. Kudsî bir eğitim ve terbiye okulu yapmalıyız. İletişim, halkla ilişkiler ve bir eğitim ve terbiye fakültesine ifrağ etmeliyiz.
Kitaplı bir milletiz! Ne yazık ki, son birkaç asırdır, kitapsız kaldık!
Artık “kitapsız!” kalamayız, okumadan, tefekkür etmeden yaşayamayız!