Ülkemiz hak ve hürriyetler yönünden 2002’den daha geriye gidip inim inim inlediğini “tarafgir mutaassıpların” dışında herkes görüyor! Ve yıllar yılı istibdatın, zulmünün topuzu milletin tepesine iniyor mu?
Bu haksızlık ve zulümlerin sebebini Resul-i Ekrem (asm) şöyle açıklar: “Kim bir zalime zulmünde yardım ederse, Allah o zalimi o yardım edene musallat eder.” (Suyutî, Camiu’s-Sağir, h. no 8472)
Bugün aynen onu yaşamıyor muyuz? Bazı masumların fiilî suçları yok! Lâkin, ölümüne destekleyip, iktidar yaptıkları, zulmünü alkışladıkları kişi eliyle cezalandırılmıyorlar mı?
Evet, bu zamlar, bu haksızlıklar, bu zülümler, bu kıtlık, bu kuraklık ve sair musîbetlerin memleketimizi kaplamasının sebebi nedir? Neden masum görünenler de yanıyor? Cevabını Bediüzzaman’dan alalım: Suâl: “Bâzı eşhâsın (kişilerin) hatâsından gelen bu musîbet, bir derece memlekette umumî şekle girmesinin sebebi nedir?”
Cevap: “Umumî musîbet, ekseriyetin hatâsından ileri gelmesi cihetiyle, ekser nâsın (insanların) o zâlim eşhâsın harekâtına fiilen veya iltizâmen (yaptığı zulümleri tasvip ederek) veya iltihâken (katılarak) taraftar olmasıyla, mânen iştirak eder, musîbet-i âmmeye sebebiyet verir.” (Sözler, s. 158)
Peki nasıl kurtulacağız? “Allah’ın dinine sarılıp birlik olduğunuz gibi, içinizden öyle bir topluluk bulunsun ki, onlar insanları hayra çağırsın, iyiliği tavsiye edip, kötülükten sakındırsın. İşte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendisidir” (Al-i İmrân, 104) mealindeki âyeti dinlediğimizde... Aynı sûrenin 110 ve 114. âyetlerinde de, “iyiliği tavsiye edip kötülükten sıkındırırlar ve hayırlı işlere koşuşurlar” diye beyan edilir.
“Reisleriniz malınızı ceplerine indirip hapsettikleri gibi, akıllarınızı da sizden almışlar veya dimağınızda hapsetmişler” hal-i rezilanesini görüp akıl ve mallarını kurtardıklarında (Tarihçe-i Hayat, s. 77-78) kurtuluşa ereceklerdir. Ve illa enselerinde boza pişirilmeye devam edilecektir!
Dikkat ediniz; haksız “bir tarafa kalben taraftar olur, onun zulümlerini hoş görür, zulmüne şerik olur” gibi dehşetli duruma düşülmez mi? (Şuâlar, s. 184)