Yeni yılbaşı, yeni bir yol başıdır. Yıl başının hay-huyları arasında hiçbir şey olmamış, hiçbir şey yaşanmamış gibi eski yılı bir kenara atamayız; yıl sonu muhasebesi yapmalıyız.
Mânevî gelirimiz ne, giderlerimiz ne? Bir yılın manevî muhasebesini sevap, kâr-günah, zarar her amelimiz zaten kayıt altına alındı, belgelendi Kiramen Kâtibin olan İlâhî kameramanlar tarafından.
Biz de bu yıl başında bunları önümüze koyup muhasebesini yapmamız gerekmiyor mu? Amellerimizi ne kadar-ı rızay-ı İlâhî, ne kadarı rızay-ı nefsi, rızay-ı siyasî işledik? Bize verilen olumlu-olumsuz duygu ve cihazlarımızı (hibe edilen) mal varlıklarımızı yerli yerinde, ölçüsünde, veriliş gayesinde kullanabildik mi? Kârımız-zararımız ne oldu?
“İki günü eşit olan zarardadır.” (Deylemi Hz. Ali’den merfu; İmam Gazali, İhya, 4/335) Bu hadis-i şerif, bizim için eski yılı muhasebe ve yeni yıla giriş düsturu olmalı değil mi? Gayet tabiî ki, kâr-zarar hesabını sadece geçici dünya menfaatleri için değil, bizleri bekleyen sonsuz ahiret hayatı için de yapmalıyız.
İlk indirilen Alak Sûresi’nin ilk beş âyeti, “okuma, okuma yazma, bilme, bilim” üzerinedir! Peki, biz kaç ve hangi tür kitap, gazete, dergi okuduk?
“Kur’ân’ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli hüccetlerle beyan ve izah ve isbat eden emsalsiz bir tarzda muannid feylesofları susturan bir mânevî tefsir.” (Şuâlar, s. 359, 435) olan, Risale-i Nur tefsirinden kaç kitap, kaç sayfa okuduk? Hülâsa gelir-gider tablosu tuttuk mu, tutmayacak mıyız?
Yeni yıl başınızı, yeni yol başınızı şu hatırlatmayla tebrik ederim:
“Ey nefis! Bil ki, dünkü gün (ve dahi yıl) senin elinden çıktı; yarın ise, senin elinde senet yok ki, ona mâliksin. Öyle ise, hakikî ömrünü bulunduğun gün bil… Hem bil ki, her yeni gün, sana, hem herkese bir yeni âlemin kapısıdır. (Sözler, s. 246)
“Senin zamanın ve ömrün, berkten daha çabuk geçer; hayatın, çaydan daha sür’atli akar… (Mes- nevî-i Nûriye, s. 149)
“Dünya bir misafirhânedir. İnsan ise, onda az duracaktır ve vazifesi çok bir misafirdir ve kısa bir ömürde hayat-ı ebediyeye lâzım olan levâzımâtı tedârik etmekle mükelleftir. En ehem ve en elzem işler takdim edilecektir… Halbuki, siz ekseriyet itibâriyle şu fânî dünyayı bir makarr-ı ebedî nokta-i nazarında ve gaflet perdesi altında, dünyaperestlik hissiyle işlenmiş bir sûret sizde görülüyor.” (Age, s. 241)