Bu haberler konumuz değil...
Konunun dışına çıkalım.
Fuzûli gibi şöyle bir göğe bakıp:
“Gelin ey yârenler!
Gayr yerler görelim,
Özge sefâlar sürelim.”
Her yanımız toz, pas...
Kaskatı heykellere döndük.
Ve... ne çok şey bitti birden.
Ve... ben hâlâ aynı yerdeyim.
Konunun dışına çıkalım.
Bu gürültüleri keselim.
Sesli/sessiz bestesi var âlemin;
Duyar mısın?
Bu “haberler” konumuz değil...
Konunun dışına çıkalım.
Şu çoktan terk ettiğimiz:
Kendimize, kalbimize, gözlerimize dönelim.
Kendimizden başka herkes olmuşuz.
Bu, şu konuların yorgunuyuz.
Şimdiden tezi yok;
Konunun dışına çıkalım.
İçimiz sonsuz bir âlem...
Kendimizle konuşalım.
Başkasıyla konuşana “deli” diyorlar.
Yunus kiminle konuştu; kendisiyle.
Karac’oğlan içindeki güzele yazdı koşmaları.
Hem kim duyar seni!
Konuş konuş; boşuna...
(Kellim kellim; lâyenfâ...)
Sen konuşunca ne oluyor?
Duyuyorlar mı heyecanını?
Düzeliyor mu işler?
Bak; konuşma, demem!
Bu yapraklarla konuş!
Gelişleri, gidişleri bir başka...
Şu mâsum çocukla konuş!
Bak; gençler de dinler seni.
Kartlaşmış kalpler var; onlardan uzak ol!
Patika yollara vur kendini.
Dağılmış yanlarını topla!
Bu aldıklarını yerine koy.
Şu kestiğin ağaçları getir.
Kovduğun kuşları çağır.
Konunun dışına çık;
İnsan olduğunu hatırla!
Gökyüzünü, gözünü kararttığın yeter.
*
Haşiye: Konuşmak ve susmak öyle kolay işlerden değildir. Öyle; ağzı olan da konuşamaz! Çok kelimen olacak. Atasözü, vecize, tabirler bileceksin. Kurgu, duygu, durgu, vurgu, soru, ünlem gibi şeyler var. Haa... cesaretin olacak. Makam mevki, para pul gibi şeyler umurunda olmayacak. “Hakikat ortaya çıksın”cılardan olacaksan... şimdi konuş!
*
Haşiyenin haşiyesi: Kocaman kocaman adamlar niye düzgün konuşamaz, anne? Bakıyorum da o usûletli, suhûletliler ortada pek yok.