"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ayakkabım duruyor mu acaba?

Ali Rıza AYDIN
28 Kasım 2019, Perşembe
Bilhassa ibadet esnasında aranan huşû, Allah’a karşı korku ve sevgi ile boyun eğme ve bu duygu ile alçak gönüllülük ve tevazu gösterme hâlidir. Bunun için de bütün himmetini namaz için toplamak, namazın dışındaki her şeyden yüz çevirmek gerekir.

Kendisi camide namazla, zihni ise dışarıyla meşgul olan bir insan ne kadar sâlim olur, ne kadar huşû bulur?

Maalesef camilerimizde, mescitlerimizde zaman zaman da olsa, öteden beri ayakkabı hırsızlığına rastlanmaktadır. Hatta ayakkabıların çuvala doldurup, satılmak üzere bitpazarına götürüldüğü bile söyleniyor. 

Birçoğumuz bu tatsız olayı ya bizzat yaşamış ya da yaşayandan duymuştur.

Üzücü, ama bu bir vâkıa!

Bendeniz de bu şerefe (!) bir iki değil, tam beş defa nail oldum.

İlkini, dinî usûlle yapılan izdivaç merasimlerinin ilklerinden birinin yapıldığı Keçiören Mecidiye Camii’nde yaşadım.

Sevdiğim insanlardan ayrı kaldım bu yüzden. Çünkü camiden son olarak çıkan kişi, ben oldum! Ayakkabımı yerinde bulamayınca, bekledim. Ayakkabımızı götüren bu güzel insan bize ne bırakmış diye…

Elimize geçen, çok eskimiş sıvalı, boyalı, harçlı arkası basık bir ayakkabı. Anlaşılıyor ki, bizim pabuç, bir ihtiyacı gidermiş.

İkincisinde de, bize kalan, aynı minval bir kelik.

Bir kış günü, caminin temizlik görevlisinden ödünç aldığım takunyayla; hac semineri çıkışında, bizim hatunun cami civarındaki bir kavaftan alelacele satın aldığı terlikle eve gitmek zorunda kalışım. 

Beşincisinde ise, enteresan bir diyalog:

Yağmurlu bir gündü…

O günlerde İmam Hatipte okuyan küçük oğlum Nurol’a ihtiyaç olan bir yardımcı ders kitabını bulmak ve satın almak için Ulus’tayım. O arada akşam ezanı okunmaya başladı. Hemen Hacıbayram Velî Camii’ne koştum.

Namaz çıkışı vardım, baktım ki, yine bizim ayakkabıların yerinde yeller esiyor. Ümit bu ya, acaba bıraktığım yeri mi şaşırdım diye bakınıyordum ki, biri, “Ayakkabın mı yok?” diye seslendi.

O da, ben de anlamıştık ki, ayakkabı çalınmış.

Bana seslenen zat mütebessim bir tavırla, “Sana bir şey anlatayım mı?” dedi ve başladı:

Prof. Nevzat Yalçıntaş bir dostuyla birlikte camiye gitmişler. Çıkışta, dostunun bir telâş içinde olduğunu gören Nevzat Bey, vaziyeti anlamış ve gülerek, ona; “Hayrola?” diye sormuş.

Dostu, “Ayakkabılarım yok” demiş.

Nevzat Bey, “Benimkiler hiç çalınmaz” demiş ve meraklı gözlerle kendisine bakan dostuna işin püf noktasını şöyle izah etmiş:

“Ben camiye girerken ayakkabılarımın birini ayakkabılığın şurasına, diğerini de -ayakkabılığın başka uzak bir gözünü göstererek- şuraya koyarım” diyerek, lâtif bir lâtife yapmış.

Nakledilen bu anekdotun sıhhat derecesini bir yana, ama memleketimizin değerlerinden biri olan merhum Prof. Nevzat Yalçıntaş hocayı yâd etmiş olduk bu vesileyle. 

Rabbim, mekânını Cennet eylesin.

Bu garaip durumla nasıl baş edilir bilemem, ama camilerdeki bu ayakkabı hırsızlığını yorumlayan bir zat, manidar bir tesbitte bulunmuş ve sosyal medya hesabında:

“Camide ayakkabılarınızın çalınması küçük musîbettir. Asıl musîbet, ayakkabılarınızın camide hiç görülmemesidir” demiş.

Öyle ya, camide bulunanların ayakkabıları da camide; yani, bırakıldığı yerde olmalı!

Musîbete maruz kalma pahasına bile olsa…

Okunma Sayısı: 2596
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı