Dünyada cereyan eden nahoş, hatta can acıtıcı hadiselerin arkasında gizli bir el; gizli bir emel, bir hinlik var: Müslümanları kontrol altına almak, dinî hassasiyetlerini zayıflatmak.
İslâm düşmanları tarafından planlı bir şekilde tezgâhlandığı gayet açık anlaşılan ayak oyunları, her vesileyle kendini gösteriyor.
Devletler arası münasebetler, sözleşmeler, -Gazze de dahil- anlaşmalar, alışverişler hep onların menfaatiyle sonuçlanıyor.
Kültürel faaliyetler, sesli-basılı-dijital medya ve iletişim araçlarının her türü; spor faaliyetlerinin birçoğu İslâmiyet aleyhinde çalışıyor.
Bunda başarılı da oluyorlar.
İslâm ülkeleri suskun, sessiz ve aciz.
Afrika ve Avrupa, haksızlığa tepki göstermekte İslâm âleminden daha faal, daha duyarlı. Devletleri olmasa da, insanları meydanda.
Süper güç olarak bilinen; esasında süper yüzsüz birkaç ülke ve onların oldukça pişkin liderleri âdeta, İslâm ülkelerinin ya da ülke idaresinin tepesine çullanıyor, ekmeğini elinden alıyor.
Kimsede çıt yok.
Neden?
Ya diyet borçları ya da göbek bağları var bu adamlara.
Cihan âlemin gözü önünde, hak hukuk çatır çatır ihlâl ediliyor; İslâm ülkesi olarak bilinen ülkelerin kahraman ilân edilen yöneticilerinde kayda değer bir hareket yok; dalkavukluk ise, çok!
Yıllardır, Doğu Türkistan’da baskı, zülüm, katliam var. Türklüğü hiç kimseye bırakmayanlarda çıt yok!
Myanmar Müslümanları eziliyor üzülüyor, katlediliyor; olanlara kimin sesi çıkıyor? Bu insanların, mübarek Ramazan ayında, otla yaptıkları bir tabak yemekle (!) bir ailenin oruç tuttuğunu kim gördü, kim gündeme getirdi?
Dokunmayın dünyama.
Bu insanların tek suçu, Müslüman olmaları!
Süper ahlâksızlar, Müslümanları muhasara etmiş durumda.
Büyük addedilen küçük herifler, bir empati yapsınlar ve kendilerini, çocuklarını -hayalen de olsa- Gazze harabeleri arasında, farz etsinler.
Ekmeksiz, susuz, uykusuz ve bîilâç Gazze’li olmak ne demekmiş görsünler.
Ne güzel söylemiş, atalarımız:
“Tok açın hâlinden bilmez.”
Bu adamların derdi ne aş, ne ekmek; planları, Müslümanı bitirmek.
Bir avuç aktivist (ki, bunların çoğu gayrimüslim), kelle koltukta, Gazze için deryalara döküldü.
Yine İslâm ülkelerinde, işe yarar bir ses yok.
Washington’da, bir restoranda, devlet başkanının akşam yemeğinde protestocu bir kadın çığlık çığlığa, “Filistin satılık değildir” diye feryat ederken, sessiz film izler gibi, susanlara yuh olsun.
Kadın ruhu, bunlardan çok ileri.
Onlar, bunca dönen dolaplara, bunca siyasî baskılara, bunca kuşatma manevralarına rağmen tepki vermeyenlere hitap eden; “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” sözünün manasına masadak oldular.
Susun bakalım, susun.
Bugün Gazze, yarın başka bir belde…
Bediüzzaman’ın, “Hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir” sözü, bugün itibarıyla, memleketlerinde taş üstünde taş kalmayan, ama imanları muhasara edilemeyen Gazze halkında tecellî ediyor.
Efendiler!
Bakmak değil, görmek lâzım dönen bunca dolabı.