"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ruhu rahat ettirmek

Ali Rıza AYDIN
28 Ağustos 2025, Perşembe
Zaman olur ki insan, işiten güçten, yoğun çalışma temposundan dolayı yorulur ve “ruhum sıkıldı” der. Kısa bir süre de olsa bir mekân, bir atmosfer değişikliği yapmaya; dinlenip, ruhen rahatlamaya ihtiyaç duyar.

Gerçi bizim gibi mütekait kimselerin kayda değer, bağlanıp kalmasını gerektiren işleri güçleri yok, ama ruhları var. Ruhları olduğuna göre onların da dinlenmeye, morale, rahatlamaya ihtiyacı var.

Bu düşünceyle biz de kalktık, gittik termal tatil köyüne.

Müessese mütedeyyin, idare disiplinli; çevre ise, gül gülistan. 

Çoluk çocuk; gençler, genç kalanlar ortalıkta cıvıl, cıvıl.

Birçok mutlu aile tablosuyla karşılaşmak, bununla mutlanmak her zaman mümkün burada.

Hele, körpelerin ağzından çıkan “Babaa” sesini işitmek var ya…

“Ah hayat hep böyle olsa” diyeceği geliyor insanın, ama ne mümkün!

Gelgelelim şu dünya zıtlıkların panayırı, sergisi; güzel çirkin, hepsi Allah vergisi.

Her şey güzel, her şey hoş ama…

Beden rahat eder de ruh rahat etmez mi? Veyahut ruha rahat ettirmek gerekmez mi?

Esasen bedenden önce ruha rahat ettirmeli ki “rahatı” hissetsin; neticeden memnun olsun, haz duysun.

Peki rahat ettiremiyorsak bu, mefhûm-ı muhâlifiyle, ruhu rahatsız ediyoruz ya da şartlar rahatsız ediyor demek değil mi?

İnsanların, Allah’ın Şâfî ism-i şerifi hürmetine şifa bulmaya, dolayısıyla, bir parça istirahat etmeye gittikleri yerlerde bile haddi aşmak, sanki normal hâl olmuş.

Erkeklere göre, kadınların; kadınlara göre de erkeklerin durumu, “saldım çayıra…”

Mütedeyyin, tam tesettürlü saygın aileler çoğunlukta olmakla beraber; bazı kimseler hânesinden çıkınca, çok şeylerden çıkmışlar. 

İşte bu noktada, “Herkesin günahı da sevabı da kendisine” demek yetmiyor.

Maalesef his, heves, özenti anormallikleri normalleştiriyor; ardından da, birinden diğerine kolayca bulaşabiliyor bu anlayış biçimi. 

Bir anekdot:

Saygıdeğer bir ağabeyimiz, talebelik zamanında, birlikte kaldıkları ve kadın terzisinde çalışan ev arkadaşına, şefkatle; “Kardeşim! Kadınlara bakma; haramdır, günahtır” demiş. Aldığı cevap, son derece manidar:

“Ben kadınlara değil, kadınların giydiği kıyafetin modeline bakıyorum” demiş, arkadaşı.

Herzelerle her şeylere kılıf bulmak çok kolay; ötedeyse, izahı zor bir olay. 

Peygamber Efendimizin (asm), “Yâ Ali, arka arkaya bakma! Birinci bakış hakkındır, fakat ikinci bakışta hakkın yoktur” (Tirmizî, Edeb: 28.) hadisinde görüldüğü üzere, gayr-ı ihtiyârî olarak bir defa bakmaya cevaz verilse de yüksek kabiliyetli bir kamera olan göz, o şekliyle, gördüğü objeyi hemen kayda geçiyor; ondan sonra iş, “hafıza” denilen tab (basma-çoğaltma) safhasına kalıyor.

Bu durumda, yapana; “Burada yap bakalım yapabildiğin kadar; orada, yan bakalım yanabildiğin kadar!” demenin tam yeri!  

İffet ve ismet her mekânda, her insanın lüzumu.

Kadın erkek istisnasız, her insana lüzumlu.

İslâm ahlâkına, adabına aykırı giyim kuşam biçimi ise, ecnebiye, ifsad için en etkili malzeme.

Bunlar hepinizin malûmu, ama biz yine de bildiğimizi bildirmeye çalıştık. 

Dileğimiz, akıbetler hayrola..

Okunma Sayısı: 197
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı