"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Beterin, beteri de vardır!

Ali Rıza AYDIN
03 Ocak 2013, Perşembe
Gönüller sultanı Efendimiz (asm) bir hadis-i şeriflerinde: “Allah bir kuluna nimet verir, o da ‘Elhamdülillah’ derse, o nimetin şükrünü ödemiş olur. Bir daha derse, Allah sevabını tazeler. Üçüncü defa derse, günahlarını affeder” buyurmaktadır.1

Şükretmek, bir manasıyla, nimeti; ondan da öte Mün’imi, yani nimetleri vereni fark etmek demektir.
Bastığımız şu zeminde milyarlarca insan, hayvan; canlı... “Had” diye bir şeyin söz konusu olamayacağı kadar mebzul ihsanlar, ikramlar… Kimi hâmid, kimi şâkir, kimi zâkir insanlar; taşlar, topraklar; otlar, ağaçlar; böcekler, balıklar, kuşlar kendilerine mahsus lisan ile Rabbine şükretmektedir; etmeleri gerekmektedir.
Risale-i Nur’da, “Şükür nimeti ziyadeleştirir”2 deniyor. Demek ki, biçmek için ekmek; “ekmek” için şükranımızı arz etmemiz gerekiyor çokça, bulabildiğimiz, bulduğumuzu görebildiğimiz için…
Varlıkta da, darlıkta da Cenâb-ı Hakk’a her hâl üzere şükretmek; O’nun tayinine, takdirine inkıyâd etmek, O’nun rızasına muvafık hareket etmek kul olanın kulluğunun icabı. Çünkü hiçbir şey O’nun dilemesinden müstağnî olamaz. O dilemezse, hiç kimse, yerden bir çöp alamaz.
Bakınız, bu hususa âyine ibret-nümâ bir durum: 
Rivayet o ki, bir gün Musa Aleyhisselâm bir yerden bir yere giderken karşılaştığı bir ümmeti kendisine; “Yâ Musa, elimdeki servetin hakkından gelemiyorum. Rabbimize söyle de, artık vermesin” der. Biraz sonra rastladığı, dünya malı olarak vücudunun ancak belden aşağısını örtebilen peştamaldan başka bir şeyi olmayan başka bir âdemoğlu, “Ey Musa!” diye seslenir. “Rabbine söyle de, bana bir şeyler versin” der, kabaca bir üslûpla.
Hz. Musa, Cenâb-ı Hakk’a münacatı esnasında bu iki talebi arz eder. Cenâb-ı Hak, cevaben: “Yâ Musa! Birinci kuluma söyle, onun malı daha da çok arttırılacak. Çünkü o, Bana çok şükrediyor. İkincisi ise, hâline razı olsun” buyurur.
Hz. Musa Rabbine mülaki olup Tur Dağından dönerken, önce zengin kimseye murad-ı İlâhî’yi bildirir ve kendisinin daha da zengin olacağını söyler. Diğerini de bulup, ona da, Cenâb-ı Hak senin için; “Hâline razı olsun” buyurdu der. Bunu duyan peştamallı fukara, “Şu hâlime bak! Bunun nesine razı olacağım?” diyerek, itirazvâri serzenişte bulunur.
İşte, tam o anda şiddetli bir fırtına, bir rüzgâr çıkar, ortalığın altı üstüne getirir; fukaranın da belinden peştamalı götürür. Şaşkın ve nâçar kalan fukara, hatasını anlar; bir taraftan elleriyle örtünmeye çalışırken, bir taraftan da: “Aman yâ Rabbi! Verdiğine şükürler olsun. Beterin, beteri varmış meğer” der.
Buradan alınması gereken mesaj, olanların, olayların; verilenin, alınanın; kısacası, elimizde bulunanların veya bulunacakların kâinatı kabza-i tasarrufunda tutan Zatın takdiri oluşudur. Biz hikmetini bilemeyiz. Bilinmesi gereken, her şeyin, Âlemlerin Rabbinin malûmatı dairesinde bulunuşudur.
Onun rızası için maruz kaldıklarımıza, mecbur olduklarımıza; gelene, gidene; azına, çoğuna gönül ferahlığı ile rıza gösterip, “Ne çok sıkıntım var” diyerek ruhumuzu karartmak yerine, “Ne büyük Mevlâ’m var” düşüncesiyle mütevekkil olmak gerekir.
Malûmdur ki, imtihanın ne zamanını, ne zeminini; ne rengini, ne de kendini bilmemiz mümkün değil. Her ânımız imtihan! Öyle ise:
Sızlanmanın kimseye, ne faydası olur ki?
     
Dipnot:
1- Camiü’s-Sağîr, 4: 1473.
2- Said Nursî, Lem’alar, 274. 

Okunma Sayısı: 1477
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı