Bitmek bilmez taleplerimiz, tarif sadedinde, hadis-i şerifte; “Eğer insanoğlunun elinde iki vadi dolusu mal olsa, üçüncü vadiyi ister. İnsanoğlunun gözünü ancak toprak doyurur”1 şeklinde ifade edildiği gibi; sınırsız talep, bazen hırs derecesinde şiddetlenebiliyor.
Gel gör ki, ihtiyaç dairesi hayalin gidebildiği kadar geniş bir alanı şümulüne alırken; elde edebilme iktidarı ise, elinin ulaşabildiği yer kadar kısa ve sınırlı2 olduğunu Bediüzzaman’ın ifadelerinden, Risale-i Nur’un satırlarından defalarca okuduk ya da dinledik.
Dünyevî levazımatı veya bir vaziyeti elde edebilme talebinin hırs derecesine varmasının arzu edilen neticeyi ele vermesi bir yana; bilâkis bu hâlin, “hasâret ve muvaffakiyetsizliğin sebebi”3 olduğu ifade ediliyor Nur’larda.
Yine, mal mülk elde etme ihtirasıyla yola çıkılan; sahip olma hırsıyla yaklaşılan her konu, “İslâmiyet’e zarar verici müthiş bir hastalık”4 olarak tavsif ediliyor.
İşte, Peygamberimiz de (asm) bu durumun zuhurundan müthiş endişeye kapılıyor.
Bu konuyla ilgili olarak Asr-ı Saadette cereyan eden bir anekdotu birlikte mütalâa edelim:
Amr b. Avf el-Ensârî anlatıyor:
“Allah’ın Resûlü (asm), Ebû Ubeyde’yi vergi toplamak için Bahreyn’e göndermişti. Ebû Ubeyde, vergileri toplamış olarak Medine’ye döndü. Ebû Ubeyde’nin geldiğini duyan Ensâr, Resûlü Ekrem ile birlikte sabah namazını eda ettikten sonra, Ebû Ubeyde’nin geçeceği yerde bekleyerek Resûlullah’ın (asm) kendilerine de bir şeyler vermesini ima ettiler. Allah’ın Resûlü verilmek istenen mesajı hemen anladı ve tebessüm ederek;
“Ebû Ubeyde’nin Bahreyn’den getirdiği malların haberini aldığınızı zannediyorum” dedi.
“Evet ey Allah’ın Resûlü” dediler.
Peygamber Efendimiz (asm):
“Evet, size müjdeler olsun. Sizi sevindirecek şeyleri alacağınızı ümit edebilirsiniz” dedikten sonra:
“Aslında ben, fakir düşmenizden değil; sizden öncekiler gibi dünyanın size gülmesinden, onlar gibi dünyalık edinme konusunda birbirinizle yarış etmenizden ve çekişmenizden, dünyanın sizden öncekileri helâkete sürüklediği gibi sizleri de aynı helâket çukuruna yuvarlamasından endişe duyuyorum!”5 buyurdular.
Bir başka hadis-i şeriflerinde ise, Peygamberimiz (asm), “Her ümmetin bir fitnesi vardır. Benim ümmetimin fitnesi maldadır”6 diyor ve bu husustaki endişesini te’kîd ediyor.
Demek, biz mü’minler, bize düşeni yapıp neticesini Cenâb-ı Haktan beklemek demek olan tevekkül hasletiyle; ihsan edilene kanaat ve şükretme kemaliyle verilene hamdederek emirlere amade bir kıvamda hayatımızı hayatlandırmalıyız.
Yoksa, Yunus’un tabiriyle,
“Mal da yalan, mülk de yalan…”
Dipnotlar:
1- Buhârî, Rikak, 10.
2 -Said Nursî, Sözler, 192.
3 -Said Nursî, Mektubat, 263.
4- Age. 262.
5- M. Yusuf Kandehlevî, Hayatu’s-Sahabe, 2: 66 (Buhârî, 1: 1486).
6- Tirmîzî, Zühd, 19.