"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bediüzzaman’a göre “Dünyevi saadetimiz meşrûtiyettedir”

Ali VAPURLU
13 Mayıs 2018, Pazar
Bediüzzaman Hazretleri, hakkı, adâleti, meşvereti, liyâkati ve kanun hakimiyetini esas alan, hakikat-ı adaleti ve gerçek hürriyeti taşıyan, meşrûtiyet-i meşrûa anlamındaki mana-yı dindar cumhuriyeti esas alan, Asr-ı Saadet’teki sahabelerin takip ettiği sistemi her yönü ile kendisine rehber edinerek çağımıza taşımıştır.

Ondandır ki; Hürriyet hakikati için “Hürriyet, Rahman olan Allah’ın bir hediyesidir. Çünkü o imanın özelliğidir” demiştir. Zira gerçek hürriyetin gereği olan şu âyet-i kerime ki; “Ancak sana ibadet eder ve ancak senden yardım dileriz” hakikati bizlere “Allah’a hakikî kul olan başkalarına kul olamaz. Birbirinizi Allah’tan başka Rab yapmayınız” dersini vermektedir.

“Demek iman ne kadar mükemmel olursa, o derece hürriyet parlar. İşte Asr-ı Saadet!” demek suretiyle Hürriyetin ne denli imanla alâkalı olduğunu ortaya koymuştur. “İnsanlar hür oldular, ama yine Abdullahtırlar” ve “Ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam” demiştir.

Bediüzzaman Hazretleri, günümüzdeki gerçek anlamda Demokratik Cumhurî anlayışın karşılığı olan meşrûtiyet-i meşrûa için “ve şavirhum fil emr” (işlerinde onlarla istişare et) ve “ve emruhum şûrâ beynehum” (onların aralarındaki işleri istişare iledir) âyet-i kerimelerinin tecellisidir ve meşveret-i şer’iyedir” tesbitini yapmıştır.

“Meşrûtiyetin yani demokratik cumhuriyetin ruhu Kur’ân’dandır, hayatı da ondandır.” izahıyla Asr-ı Saadetteki idarî sistemin gerçek manadaki demokrasi ile bihakkın örtüştüğü gerçeğini ortaya koymuştur.

Bundandır ki; “Kavmin Efendisi onlara hizmet edendir” hadisinin sırrıyla “İslâmiyet âleme gelmiş, ta istibdad ve zalimane tahakkümü mahvetsin” demiştir. Bu hakikattan hareketle riyaset-i şahsiyeyi (yani tek şahıs rejimini ve idaresini) esas alan, istibdad, baskı ve zulmü netice verdiren, tepeden inmeci saltanat anlayışına karşı çıkmıştır.

Onun içindir ki; 31 Mart Hâdisesi’nde, sıkıyönetim mahkemesindeki müdafaasında, “İstibdad, zulüm ve tahakkümdür; meşrûtiyet (yani demokrasi), adalet ve şeriattır.” demiştir.

Bediüzzaman’a göre; “Dünyevî saadetimiz meşrûtiyettedir.” (yani Demokratik cumhuri bir idare anlayışındadır.)

Dolayısıyla “Meşrûtiyet İslâmiyet’in bahtını Asya’nın tali’ini açacaktır.”  müjdesini vermiştir.

Bediüzzaman Hazretleri, İslâm Âleminin, dün olduğu gibi bugün de en büyük hastalığının ve düşmanının cehalet, zaruret ve ihtilâf olduğunu; bunlara karşı san’at, marifet ve ittifak silâhlarıyla cihad edilmesi gerektiğini belirtmiştir. Bu ehemmiyetli teşhisin tedavisinin de “Mü’minler ancak kardeştirler.” Âyetinin bihakkın hayata geçirilmesiyle mümkün olacağını bildirmiştir.

Yine Bediüzzaman Hazretleri; “Biz muhabbet fedâileriyiz, husûmete vaktimiz yoktur.” hakikatinden hareketle Müslümanlar arasındaki tefrikanın, maddî ve manevî, dünyevî ve uhrevî, ferdî ve içtimaî hayatı zehirlendiren muzır ve zulüm olduğu ikazında bulunmuştur.

Hem de; “Hâlıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mabudunuz bir, Râzıkınız bir..birbir, bine kadar bir bir. Hem Peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir..birbir, yüze kadar bir bir. Sonra köyünüz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir..ona kadar bir bir.” ifadesiyle kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak manevî zincirlerin, birliği, beraberliği, muhabbeti ve kardeşliği gerektirdiğine dikkat çekmiştir.

Bu bakımdan; İslâm Kardeşliğini vurgulayan; “İman etmedikçe Cennet’e giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de gerçek manada iman etmiş olmazsınız” Hadis-i Şerifi’nin de fevkalâde ehemmiyetli olduğunu düşünüyoruz.

Bediüzzaman Hazretleri dünya barışı için iki önemli hakikati her vesileyle nazara verir.

Bunlardan birisi; İttihad-ı İslâm’ın tahakkukudur;

Diğeri ise; beşeri sefahate, dalâlete ve zulme sevk eden bozulmuş İkinci Avrupa zihniyetine karşı, İslâm Âleminin, İnsanlığın içtimaî hayatında faydalı ilim ve san’atları, adalet ve hakkaniyete hizmet eden müsbet bilimleri takip eden Birinci Avrupa anlayışıyla beraber hareket ederek mücadele vermelerinin gerekliliğidir.

Bu sebeple; Bediüzzaman Hazretleri; 1955’te imzalanan, dünya sulhunu ve asayişini netice verdirecek İttihad-ı İslâm hakikatının da çekirdeği mesabesindeki, Bağdat Paktı’nın ehemmiyetini söylece nazara verir;

Reis-i Cumhura ve Başvekil Adnan Menderes’e hitaben yazdığı mektupta;

“Bu ittifakınızı inşallah dört yüz milyon İslâm’ın sulh-u umumisine ve selâmet-i ammenin (yani dünya barışının) teminine kat’i bir mukaddeme olarak ruhumda hissettim” der.

“Sizin bu defaki Irak ve Pakistan ile pek kıymettar ittifakınız bu tehlikeli ırkçılığın zararını defedecek ve 4-5 milyon ırkçıların yerine dört yüz milyon kardeş Müslümanları ve umumî sulha muhtaç sekiz yüz milyon Hıristiyan ve sair dinler sahiplerinin dostluklarını bu vatan milletine kazandırmaya tam bir vesile olacağına ruhuma kanaat geldi” beyanıyla memnuniyetini belirtir.

Yine Bediüzzaman Hazretleri; “Bu zamanın en büyük farz vazifesi” olarak ifade ettiği İttihad-ı İslâm’ın gerçekleşmesi için de, Müslümanlar arasında maksatta ittifakı ve de “Dostlarına karşı mürüvvetkârane muaşeret ve düşmanlarına sulhkârane muamele” etmeyi esas alan bir anlayışı tavsiye etmiştir.

Dünya barışının anahtarı olan İttihad-ı İslâm idealinin tahakkuku için, öncelikle bu ülkenin istibdad-ı mutlak kaydından kurtularak gerçek anlamdaki demokratik cumhuri sisteme geçmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bütün bu ideal ve düşüncelerin gerçekleşmesinde de, Bediüzzaman Hazretleri’nin şu gelen tesbit ve müjdelerinin fevkalâde ehemmiyetli ve anlamlı olduğu kanaatindeyiz;

“Azametli bahtsız bir kıt’anın, şanlı tali’siz bir devletin, değerli sahipsiz bir kavmin reçetesi İttihad-ı İslâmdır.”

“Her kıştan sonra bir bahar, her geceden sonra bir sabah olduğu gibi, nev’-i beşerin dahi bir sabahı, bir baharı olacak inşâallah.”

“Hakikat-ı İslâmiyenin güneşi ile, sulh-u umumî dairesinde hakikî medeniyeti görmeyi, yeryüzünün zulüm ve zulmetten temizlenip, sulh-u umumîye vesile olmasını, Rahman-ı Rahîm’in rahmetinden niyaz ediyoruz ve ümid ediyoruz ve bekliyoruz.”

“Bir gün olur elbette doğar şems-i hakikat

Hiç böyle müebbed mi kalır zulmet-i âlem.”

“Evet, ümidvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sâdâ İslâm’ın sâdâsı olacaktır.”

“Yaşasın sıdk, ölsün yeis, muhabbet devam etsin, şûrâ kuvvet bulsun. Bütün levm ve itab ve nefret; heva ve hevese tabi olanlara olsun. Selâm ve selâmet hüdaya tabi olanlar üstüne olsun. Amin.”

Okunma Sayısı: 3629
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı